Bazen notlarımı Osmanlıca tutuyorum. Geçenlerde bir TV programında da Osmanlıca notlar aldım. Program bitince masadan kalktım, peşimden masayı toplayan hanım koşarak geldi, "Bunlar Kur'an değil mi çöpe atmayayım?!" diye sordu. "Hayır! Bildiğin Türkçe notlar." dedim ama o hâlâ tereddütlüydü.
Bizim mümin insanımız Kur'an alfabesini görünce yazılanı Kur'an zannedip hürmet gösterir.
Osmanlıca roman, tarih, matematik kitabının Kur'an zannedilip yükseklere konulması Anadolu'da da çok karşılaşılan bir manzaradır.
Ama seküler bir aile içinde yetişmiş yahut seküler eğitim ve propagandanın etkisindeki kimilerinin, (لا اله الا الله محمد رسول الله) Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın elçisidir anlamındaki Kelime-i Tevhid'i Arap bayrağı zannetmeleri de bu ülkenin gerçeklerinden biridir.
Ülkedeki eğitimin arızalarındandır.
Ötekine tahammülsüzlüğün tezahürüdür.
Ancak Kelime-i Tevhid'in yazılı olduğu bir bayrağı Hilafet Bayrağı diyerek karalamaya çalışan yayın organları masum değildir.
Kendilerince hilafet çok zararlı kötü bir kurum, onun bayrağını taşımak da kötülüğe destek demek istiyorlar.
Hep yazıyorum ya, birileri doğrudan İslam'a saldıramadıkları için imam, Kur'an kursu, cami ve diyanet gibi deyimler üzerinden saldırıyorlar. Hilafet de onlardan biridir.
Özellikle Atatürkçüleşen eski komünistler hilafetin kaldırılmasından yola çıkarak İslam düşmanlığı yapmaya ve Kelime-i Tevhid'i de hilafet sancağı sayıp güya güneşi balçıkla sıvamaya İslam'ı karalamaya çalışıyorlar.
Oysa hilafetin nasıl kaldırıldığını bir okusalar, hangi gerekçeyle ilga edildiğini bir görseler ne kadar tezat içinde olduklarını anlarlar ama onlar için önemli olan karalamak olduğundan yüzleri kızarmaz!
Hilafet kaldırılırken gerekçeyi açıklayan dönemin Adalet Bakanı Seyyid Bey özetle, "İstanbul'daki halife şeriatı tam olarak uygulamaktan aciz olduğu için şeriat hükümlerini uygulama görevini meclise veriyoruz" demiştir.
Nitekim cumhuriyetin fabrika ayarlarını belirleyen 1924 anayasasının meclisin görevlerini sayan 26. Maddesinin ilk fıkrası, "Ahkam-ı şer'iyyeyi tenfiz" şeklinde düzenlenmiştir.
Cumhuriyetin fabrika ayarları tek parti döneminde bozulduğu ve sistem İslami olan her şeyden arındırıldığı için dini bir liderlik olarak görülen hilafet tehlikeli addedilmiştir, laikliğe aykırı bulunmuştur!
Öte yandan Ortodoksların dini liderliği olan Patrikhane'nin varlığı laikliğe aykırı görülmemiştir!
Özgür düşünebilen ve düşündüğünü cesurca söyleyen bir siyasetçi olarak tebarüz eden Besim Tibuk doksanlı yıllarda, 'Katoliklerin dini lideri var, Ortodoksların var ama Müslümanların yok, olması gerekir!' dediği için linç edilmişti!
Her neyse hilafet ayrı bir konu, ancak Kelime-i Tevhid'e hilafet bayrağı diyerek savaş açanlara hatırlatma olsun diye bunları yazdım.
Kimi faşizan çevrelerin başlattığı Arap düşmanlığı ve en son Riyad'da onanamayan maç üzerinden sekülerlerin yürüttüğü kara propaganda meyvesini de vermiş.
Kelime-i Tevhid bayrağını gören bir genç Arap bayrağı zannederek bayrağı taşıyanı darp etmiş.
Eğer o genç Müslümansa, eminim o bayrağın kendi atalarının da uğruna can verdiği Kelime-i Tevhid olduğunu bilmiyordur.
Şiddeti elbette ki kesinlikle onaylamıyorum.
Yaptığı doğru değildir yanlıştır. Gereğini hukuka havale etmeliyiz.
Ancak ben iyimser yorumla, yeşil zemin üzerindeki Kelime-i Tevhidi Suudiler bayrak olarak kullandıkları için ve bugünlerde malum propagandanın da etkisiyle onu Suud bayrağı zannedip tepki göstermiştir diyorum.
Şunu da hemen belirteyim ki, Suudilerin Kelime-i Tevhid'i bayrak yapmaları, DAİŞ'in Peygamber mührünü bayrak olarak kullanması, Lübnan Şiilerinin Kur'an'da geçen Hizbullah deyimini kullanması gibi bazı devletlerin, örgütlerin ve şirketlerin kimi İslami deyimleri/isimleri kullanması böyle olumsuz algılara sebep olabiliyor maalesef.
Hülasa, Kelime-i Tevhid Arap bayrağı değildir, bütün Müslümanların ortak dilidir, Müslüman olmanın ilk şartıdır.
Rabbimiz, her Müslümana Allah'ın tek ilah, Muhammed'in onun peygamberi olduğu iman ve bilinciyle yaşamayı, son nefesinde de Kelime-i Tevhid getirerek göz yummayı nasip etsin!