Letonya karşısındaki Milli Takımımız, hovardaca goller kaçırdığı için, farklı kazanacağımız maçı, ancak beraberlikle sonuçlandırabildik. Böylece umutlarımız bir kez daha yok olmaya başladı.
Kaçan gollere bakıyorum... Gözlerime inanamıyorum. Umut ile en az 3 tane net gol pozisyonu elde ettik. Fakat gole çeviremeyince, kahrolup karaları bağladık. Öyle net pozisyonlardı ki bunlar; akıllara durgunluk verecek, inanılmaz görüntülerin içine soktu bizleri. Yetmedi. İkinci yarıda oyuna giren Adem’le de bir net gol daha kaçırınca, geriye yapacak başka hiçbir şey kalmamış oldu.
Halbuki, Bilal’ın attğı çok güzel bir golle öne geçmedik mi; geçtik... Hemen sonrasında bir kontratağa çıkan Letonya, pozisyondan biraz uzak kalmış olmasına rağmen penaltıya sebebiyet verdik. Sabala ile de penaltıyı atan Letonya, maçı eşitleyen oldu.
İnsanın aklına hemen şu geliyor: Bu kadar zayıf bir rakip karşısında bile kazanamıyorsan, hangi Fransa yolculuğuna çıkacaksın ki? Fatih Hoca’yı izliyorum; saha kenarında “çıldırmaya az kalmış” görüntüler içinde. Ne yapsın ki? Bu kadar gol pozisyonuna girip de kaçıran bir takımın hocası olarak çıldırmasın da ne yapsın? Biz gol atıyor, öne geçiyoruz; daha farklı pozisyonlara girip gollerin devamını getireceğimize, beceriksiz ayaklarımız sayesinde hüsrana uğruyoruz.
Kısacası Milli Takımımız oynadığı futbolla, kaçırdığı gollerle, beklentilerimizi sildi götürdü.
Biz futbolcularımızı gözümüzde çok büyütüyoruz. Büyük takımlarımızın futbolcularından oluşan bir milli takıma sahibiz ya; aslında olmayan şeyleri olmuş gibi görmeye çalışıyoruz. Ligimizde oynanan futbol ne ki Milli Takımımız’a yansısın! Futbol camiası olarak, şapkamızı önüne almanın zamanı geldi. Federasyon başkanından, kulüp yöneticilerine; teknik direktörlerden, futbolculara ve medyaya, herkesin elini taşın altına sokup bu işe bir çözüm bulması gerekiyor. Yoksa bu işin sonu çok daha kötü olacak.