İşimiz gücümüz sosyoloji. Toplumun gidişatını, önceliklerini, ihtiyaçlarını ve bozulmalarını felaket tellallığı yapmadan, özellikle kültür, aile ve eğitim ekseninde ele almak için yazıyorum.
Niyetimi bozmadım, bozmaya da niyetim yok.
Bu bağlamda oldukça farklı bir konuyu ele alacağım. Ne kadar isabetli olacağımı bilemiyorum, ancak en azından denemeye değer görüyorum.
Son günlerde herkes aynı şeyi konuşuyor: Galatasaray'ın maçı iptal edilmeli miydi, edilmemeli miydi? Federasyon ne yapmalı?
Farklı perspektiften bakılabilir mi? Zira futbol sadece bir oyun değil, sınıfsal ayrışmaların ve eşitsizliklerin yeniden biçildiği bir saha aynı zamanda.
Bu niyetle tarama yapmaya başlayınca beklemediğim yerden sinyaller aldım.
Şöyle bir bakalım...
Avrupa'daki dev kulüplerde kimler yıldız?
Messi, Ronaldo gibi birkaç istisna dışında kahir ekseriyeti siyahi. Türkiye'de de aynı. Galatasaray'ın getirdiği en büyük golcülerden biri Osimhen mesela. Beşiktaş'ta, Fenerbahçe'de, Trabzonspor'da da manzara değişmiyor.
Peki ya yöneticiler? Teknik direktörler? UEFA, FIFA'nın tepesindekiler? Hepsi beyaz.
Teknik direktörler, yöneticiler ve futbol federasyonlarının başkanları, genellikle belli sosyal gruplardan geliyor. Siyahi futbolcular ise sahada başarılı olmalarına rağmen bu sosyal çevreye entegre olamıyorlar!
Bu yeni bir şey mi? Değil.
Tarih boyunca insanlık tahakküm ilişkileri üzerinden şekillendi. Kölelik, Batı'nın kazanç kapısıydı. Afrika'dan milyonlarca insan, Amerika'ya, Avrupa'ya taşındı. Tarımda, madenlerde, evlerde köle olarak çalıştırıldılar.
19. yüzyılda köle ticareti yasaklandı ama bu sadece kâğıt üstündeydi. Çünkü siyahiler özgür olduklarında bile, ekonomik ve toplumsal düzende ikinci sınıf vatandaş olmaya devam ettiler.
ABD'de Jim Crow yasaları vardı, Avrupa'da ise siyahiler iş ve eğitim hayatında hep en altta bırakıldı.
Bugün futbol sahasında da durum farklı değil.
Ter döken yine siyahiler, kazanan yine beyazlar.
Bu tesadüf mü? Yoksa bilinçli bir sistemin devamı mı?
Futbol, siyahilerin fiziksel gücünü sosyal ve ekonomik rant kapısı olarak gören bir makineye mi dönüştü?
Yüzyıllardır değişmeyen düzen, sahalarda yeniden mi sahneleniyor?
Bir de kimlik meselesi var...
Siyahi futbolcular, genelde geldikleri ülkeyi değil, vatandaşı oldukları Avrupa ülkelerini temsil etmek istiyorlar. Fransa, Almanya, İspanya, Hollanda, Belçika... Sömürge ülkeleri...
Avrupa ülkelerinin milli takımları dahi siyahi futbolcularla dolu!
Çünkü dünya, hâlâ Afrikalı bir siyah olmayı dezavantaj olarak görüyor.
Ve işin acı tarafı... Siyahiler hep fiziksel güçleriyle anılıyor, ama yöneticilik veya entelektüel anlamda bir yerlere gelmelerine izin verilmiyor.
Geçmişteki kölelikle futbolcu arasındaki tek fark bugün para kazanıyorlar. Ama tahakküm ve yetki kazanımları asla yok!
Bu iş sadece futbol değil.
Konuyla alakalı tarama yaptıkça enfes tespitlerle karşılaşmaya başladım. Makyavellinin düşünsel ikizi kabul edilen İtalyan düşünür Antonio Gramsci'in bir teorisi varmış mesela: "Hegemonya teorisine göre, egemen sınıf sadece ekonomik gücüyle değil, kültürel ve ideolojik aygıtlarla da iktidarını korur."
Futbol da tam olarak böyle bir alan değil mi?
Sahada savaşan yine siyahiler, kazanan beyazlar.
Adaletin ve eşitliğin yalnızca yasalarla değil, toplumsal bilinçle sağlanabileceği kulağımıza küpe olsun!
Ya Bilal[1] kalk bir ezan oku ve bizi rahatlat!
[1] Bilal-i Habeşî, İslam'ın ilk müezzini. Habeşistanlı köle bir ailenin siyahi çocuğu. İslamiyet'i ilk kabul edenlerden ve bunu açıktan ilan eden ilk yedi kişiden biridir.