Fırından yeni çıkmış, nar gibi kızarmış somun ekmeğinin misler gibi kokan kokusu umut. Neşelenmenin ilk eşiği ve iyimser duyguların meşruiyet havzasıdır umut. Bizde "umut fakirin ekmeğidir" denilir. Hiç şüphe yok ki bu söz çok doğru ve bir o kadar da anlamlıdır. Umutlar ve hayaller bitişik iki komşudur. Birinden ötekine geçmek komşunun avlusundan geçerek sokağa çıkmak gibidir. Umut ederiz. Umut etmeliyiz de. Bununla yetinmemeli umudun üstüne bir de güzel hayaller kurmalıyız. Başka türlü şu adil olmayan dünyaya katlanmak mümkün mü ki?
Adil olmayan dünya, şimdi içinde bulunduğumuz dünyadır; zaten bizler de içinde bulunduğumuz, şimdiyle en nahoş biçimde karşılaştığımız için geleceğe ilişkin büyük umut ve inanç beslemeye başlarız. İyiliğin mutlak surette bir kötülükten kaynaklandığını ve ne olursa olsun ondan beslendiğini söylemiyorum ama atalarımız da boşuna "Bir müsibet bin nasihattan iyidir" dememişlerdir. Umut-kaygı, iyilik-kötülük dengesinde bir tür ''bakışma ve etkilenme terazisi'' mutlaka vardır.
Kaygı çağı derken amacım George W. Bush döneminin tekrar geri gelmiş olmasını ifade etmek içindir. Donald Trump'ın Beyaz Saray’daki oval ofiste oturmaya başladığı gün "gerçekliğe dayalı" olmaktan çok "İnanca dayalı" olan ABD politikaları, delilik sınırına vardırılarak herkesi rehin almaya çalışacaktır. Söz gelimi Katar krizinde belirleyici rol oynayan irade Bush'tan aşina olduğumuz bu çılgınlık halidir.
Bütün gerçekler, kulak tıkanması geren bir vatan haininin kötümser fantezileridir. Hakikat genellikle nahoş olduğu için, yılmaz bir iradeyle, mesela Trump'ın iradesiyle kumdan kale gibi bir fiskede darmadağın edilmelidir. Sonuç olarak gerçekler yoktur, ihtiyaç duyduğumuz çıkarlar vardır. Akıl hastalığından ayırt edilmesi güç, bir tür hezeyan halidir bu. Ama aklımızı kaygılandıran da bu gelişmedir. Maalesef uzun bir süre tetikte olan kaygılı bir akılla yaşamak ve dikkatli olmak zorundayız.
Dünya büyük, dünya kocaman, kendi başının çaresine bakabilir diyebilirsiniz; belki de haklısınız. Ama ben o kadar iyimser değilim. En azından kendi payımıza düşen sorumluluklarımızı, sorumlu bir gayretkeşlikle yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Eğer dünya bir kirlilik içindeyse biz kendi evimizin önünü temizlemekle işe koyulabiliriz. Global dünyanın sersemletici yan etkilerinden korunmanın yolu, devlet ve millet olarak, birleştirici duyarlılıklarımızın etrafında muhteşem bir kenetlenme yaratarak orada bir direnç merkezi inşa etmekten geçiyor.
Global dünyanın tetikleyebileceği iki yumuşak karnımız var. Birincisi FETÖ darbe girişimiyle rutini bozulan devlet hayatımızın, demokratik standartlar içinde yeniden normalleşmesini sağlamak. İkincisi, kırk yıllık kanayan yaramız olan ve kaşınmaya da çok müsait duran Kürt sorunu için demokratik çözümler bulmak. FETÖ Faşist darbesinden sonra çok haklı olarak devlet, millet adına kendini korumaya aldı. Bu tedbirler yasal ve meşru tedbirler olarak tarihe geçti. Şimdi sıra hızla bütün milleti demokratik esaslar üzerinde yeniden birleştirme zamanı. Umarım bu dev adımlar için 15 Temmuz’un yıldönümü bir büyük vesile olur.
Kürt meselesini de FETÖ ve PKK'nin istismarından kurtaracak, yeniden Kürtler ve Türkleri demokrasi içinde birleştirecek esaslı çözümlerin startı verilmelidir. Kalenin içten fethedilmesini istemiyorsak, kalenin içini gönüllü birlikteliklerle örmek istiyorsak bu iki soruna çok acil olarak dokunuşlar yapmak zorundayız.