Toplum içindeki bazı insanlar fiziksel boyuta varan tartışmalara girmeye daha meyilli olurlar. Peki onların beyinleri farklı mı çalışır? Aslında bunun birçok boyutu var. Sürekli kavga çıkarıp, toplum kurallarını ihlal eden ve hukuken ceza almış bireylerin çoğunda antisosyal kişilik bozukluğu vardır. Dikkat edin ‘’asosyal’ demedim. Genellikle bu iki terim birbiri ile karıştırılır. ‘Asosyal’ olma durumu sosyal ortamlara uyum sağlamada zorluk yaşamaktır. Ama topluma bir zararları olmaz. Alanında çok başarılı birçok isim aynı zamanda asosyaldir. Çünkü sosyal ortamlardan uzak kalıp kendilerini tamamen tutku ile bağlı oldukları alana adarlar. ‘Antisosyal’ olmak ise topluma da kendine de zarar verecek düzeyde saldırgan olmak, kural tanımamaktır. Hapishanelerde bolca antisosyal kişilik bozukluğu olan insana rastlamak mümkün. İşin bir de genetik boyutu var. Ailenizde sinirli ve kavgaya meyilli bir birey varsa, sizde olma olasılığı daha fazla. Bugün sizlere bu konu ile ilişkili yeni bir bilimsel çalışma sonucundan bahsedeceğim. Beyin hücrelerimiz her an, her yaptığımızda üst noktada aktif halde olmazlar. Bazı durumlarda denge gerektiğinden uyarıcı beyin hücrelerini baskılayan ara hücrelerimiz de vardır. Buna bir nev-i beynimizin freni de diyebiliriz. Çok fazla gaza basarsak kaza yapmak kaçınılmazdır. Baskılayıcı ara beyin hücrelerimiz sayesinde gerektiğinde tatlı tatlı frene basarız. Duke-NUS tıp fakültesinde yapılan araştırmada fare beynindeki baskılayıcı alanları çıkararak bir deney yapılmış. Bu fare normal olan bir fareyle aynı kafese konulmuş. Davranışları gözlemlendiğinde işlem görmüş farenin normal fareye karşı beklenmedik şekilde saldırgan davrandığı fark edilmiş. Saldırganlıkların nedenini araştırmak için fareye bazı testler uygulanmış. Nedenin alan koruma ya da daha güçlü olduğu için diğer fareyi sindirmek olmadığı tespit edilmiş. Saldırgan davranışın sebebinin sosyal anlamda baskın olmak ve hiyerarşide üst basamaklara çıkmak olduğu düşünülmüş. Toplum içinde saldırgan davranışların genetik geçişi ile ilgili birçok çalışma var. Bu çalışma ile saldırgan davranışların biyolojik kökenine vurgu yapılıyor. Baskılayıcı ara beyin hücrelerinin çalışma düzenindeki bozukluklar da saldırgan davranışlara sebep olabilir.
ALZHEIMER HASTALIĞI BULAŞICI MIDIR?
Nature dergisinde Eylül 2015’de yayımlanan bilimsel bir makalede çok önemli bir iddiada bulunulmuştu. Bunun üzerine yerli ve yabancı basında “Alzheimer hastalığı bulaşıcı mı?’’ başlıklı birçok haber yer aldı. Aslında bu sadece bir hipotez. Elbette önemli ama ortada bunu henüz net bir şekilde söyleyebilecek kanıt yok. Konu ilgi çekici olunca, çarpıcı başlıklarla medyada yer alması kaçınılmaz oldu. Son günlerde bu konuda birkaç e-posta aldım. Konuya açıklık getirmek istedim. Daha net anlaşılması amacıyla sizlere bu çalışmayı özetleyeceğim.
London College Üniversitesi’nden Dr. Collinge ve arkadaşları virüsten de küçük prion adı verilen parçacıkların oluşturduğu Creutzfeldt Jacob hastalığına sahip Demans hastalarının beyinlerini mikroskopla incelerken bir şey fark ettiler. Yaklaşık 30-40 yıl önce, çeşitli sebeplerle büyüme hormonu verilmiş 8 Creutzfeldt Jacob hastasının dördünün beyninde amiloid plakları tespit edildi. Bu hastaların beyninde amiloid plaklarının görülmesi normalde beklenen bir durum değildi. Bu da akıllarına şu hipotezi getirdi. Bahsi geçen büyüme hormonu ölmüş bireylerin beynindeki hipofiz bezinden elde edilmişti. Çok uzun yıllar önce verilen bu hormon, acaba Alzheimer hastası olan kişilerden mi elde edilmişti? Eğer öyle ise hormon enjeksiyon yoluyla (iğne ile) verildiğinde hastalık bu yolla geçmiş olabilir mi? Bu hipotezin açıklanamayan yanları da mevcuttu. Belki de prionlar bu kanalla iletilmişti.
Eğer böyle bir durum mümkünse ameliyat sırasında kullanılan aletler ve diş tedavisinde kullanılan aletler de potansiyel bulaşmaya vesile olabilirler. O nedenle cerrahi aletlerin sterilizasyonu çok büyük önem taşıyor. Yine de bu hipotezin doğru kabul edilebilmesi için çok daha fazla kanıta ihtiyaç vardır. O yüzden şu an için Alzheimer hastalığının bulaşıcı olduğunu kabul etmek mümkün değildir.
HAFTANIN NÖROBİLGİSİ
Düzenli egzersiz yapmanın depresyon tedavisinde etkili olduğu tespit edildi. Egzersizin depresyonu önleyici etkisi ile ilgili çalışmaları duymuşsunuzdur. Depression and Anxiety dergisinde bu ay yayımlanan makaleye göre depresyon hastalarının düzenli olarak yaptığı aerobik egzersizin tedavi edici etkisi en az ilaçlar kadar kuvvetli. Aerobik egzersizlere örnek olarak tempolu yürüyüş, bisiklete binme ve yüzmeyi verebiliriz. Ağırlıkla yapılan egzersizler anaerobik egzersiz türüne girdiğinden onları konu dışı bırakıyoruz. Makalede 455 major depresyon hastası incelendi. Her biri haftada 3 defa 45 dk süre ile yaklaşık 9 hafta aerobik egzersiz yapan hastalarda gözlenen antidepresan etki, ilaç ve psikoterapi ile kıyaslandığında oldukça belirgin olarak gözlendi.