Olan biteni herkes izliyor, benim ilave bir şey söylememe gerek yok herhalde.
Üzerimize dolu gibi yağan enformasyonlara artık çok kuşkulu bakıyorum.
Hepimizin çok büyük ölçüde ve herkes tarafından manipüle edilmek istendiğimizi düşünüyorum.
İlk gördüğünüzde, işittiğinizde yüzde yüz doğru gibi algıladığınız bazı haberlerin arkasında bambaşka şeyler olabiliyor.
Bu nedenden, birileri beni eleştirebilirler, olaylara çok ama çok mesafeli yaklaşıyorum, sadece kurumsal problemlerle, ne demek istediğimi açacağım, ilgilenmek istiyorum.
Bu kavga dövüşü fırsat bilip, bir kez daha ortaya saçılan kurumsal zafiyetleri bir kez daha teşhis edip çözümler üretebilir isek, bu hengameden bile kârlı çıkabiliriz.
Yaşananlar bizlerin senelerdir söylediği iki temel gerçeğin önemini bir kez daha ortaya çıkarıyor.
İki kurumumuzda büyük sorun var, hem etkinsizlik, hem adaletsizlik, hem de yolsuzluk ortamı üretiyorlar.
Bir kurumun varlığının ve işleyişinin yolsuzluk ortamı üretmesi orada mutlaka yolsuzluk olduğu, olacağı anlamına gelmeyebilir ama bu ortam düzeltilmez ise bir gün mutlaka bir şeyler olur.
Bu iki kurumumuz kamu ihale sistemimiz ve kamu bankacılığımızdır.
Kamu bankacılığı sistemi çok ama çok büyük fonları, kaynakları yönetmektedir ve böyle büyük ve güçlü bir sistemin yönetiminin siyasi otorite tarafından tayin edilen birilerinin ellerinde oluşu her türlü sevimsizliğe kapı açabilir.
Sabah gazetesinin satışıyla ilgili piyasada dolaşan tapeler sahte ya da kurmaca olabilirler, artık hiçbir şeye güvenemiyorum ama bu tapelerde en çok ilgimi çeken konu büyük bir kamu bankamızın isminin burada adı geçmesidir.
Bu tapeler ya da ses kayıtları sahte bile olsalar, neden olmasın, burada bir özel bankanın adının geçmesi kayıtlarının inandırıcılığına zarar verirdi.
Mevhum-u muhalifinden kalkarsak, bu tapelerde bir kamu bankasının adının geçmesi insanı şaşırtmıyor, daha gerçekçi geliyor.
Türkçemizde bayıldığım bir laf var: “Allah yakışan iftiradan korusun”.
İkinci çok ama çok önemli sorun kamu ihale sistemimiz, kanunumuz.
Kamu ihale yasalarının temel amacı işlerin çabuk çözülmesi, yerli üreticiye olanak sağlamak mı olmalıdır yoksa vergi mükellefinin ödediği her kuruş verginin en ama en verimli ve tasarruflu biçimde harcanması mı?
Bir maliyeci olarak benim çok net tercihim vergi gelirlerinin verimli harcanmasıdır.
Kamu ihale sistemine bağlı olarak Türkiye’nin bir de siyasetin finansmanı gibi devasa başta bir sorunu daha var.
Son senelerde, büyüme de hiç fena gitmediği için, kamu bankacılığını, kamu ihale kanununu, siyasetin finansmanı gibi en yapısal sorunlarımızı konuşmayı unuttuk, ya de ilk krize kadar erteledik ama o gün de maalesef evet maalesef yine kapıyı çaldı galiba.
Hırsızlık ya da paralel devlet ifadeleri benim için fazla bir şey ifade etmiyor zira bu konular nihai analizde adli, polisiye konular, bu iddialar, şayet doğrulara dayanıyorlar ise bir gün, bir biçimde mutlaka çözülürler.
Önemli olan, kimin için önemli olan, Türkiye’nin daha demokratik, daha zengin, daha güvenli bir geleceği için önemli olan, bu hengameyi bir fırsata çevirip yapısal meselelerinin çözümünü masaya yatırabilmek.
Bunların en başlarında ise galiba, her zaman olduğu gibi, kamu bankacılığı, kamu ihale sistemi ve siyasetin finansmanı konuları geliyor.
Bu yapısal sorunlar çözülmez ise, varsayalım ki bugün siyasi iktidara yönelik tüm iddialar yalan olsun, yarın başka bir siyasi iktidar aynı sorunların içine düşecektir.