Cumhurbaşkanı'nın iki günlük Vatikan ziyareti, Papa'nın 2014'te Türkiye'ye yaptığı ziyaretin de iadesiydi ama Kudüs konusundaki ortak hassasiyet ve diplomasi trafiği ziyaret tarihini belli ki yakınlaştırdı.
Celal Bayar'ın 59 yıl önce yaptığı ziyaretten sonra Cumhurbaşkanı düzeyindeki ilk temas olduğunu da ekleyelim.
Papa Francesco, selefi Benedikt'ten farklı olarak toplumda sevilen biri. "Liberal Papa" diye bahsediliyor kendisinden. Roma sokaklarında dolaşırken duvarlarda grafitisine rastlayabiliyorsunuz.
Batılılar kutsal saydıkları figürleri, kavramları popülerleştirmeyi hatta sulandırmayı çok seviyorlar, o ayrı... Din hayatın neresinde o ise apayrı bir konu.
***
Ziyaretin öne çıkan başlıkları, Kudüs kararının takipçisi olmak konusundaki irade birliği ve İslam dünyası başta olmak üzere dünya üzerinde barışı tesis için atılabilecek adımlardı.
Bir milyon 200 binlik Katolik dünyanın dini lideri olan Papa ile bir milyon 700 binlik İslam dünyasının temsil edildiği İslam İşbirliği Teşkilatı'nın dönem başkanı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın buluşması; Batı'da yabancı düşmanlığı ve İslamofobinin çok yükseldiği, aynı anda Katolik dünyanın Siyonizm ve Evangelizm işbirliğinden içten içe çok rahatsız olduğu bir dönemde gerçekleşti.
Papa'nın Kudüs'le ilgili yaptığı açıklamanın ve Filistin'e ve Türkiye'nin çabalarına verdiği desteğin arkasında aslında bu var. Yani Kudüs'ün statüsünün değiştirilmesi ihtimaline karşı verdiği tepki sadece Kudüs'ün Hıristiyanlar için de kutsal sayılan bir yer olmasından kaynaklanmıyor. ABD-İsrail ikilisinin temsil ettiği mevcut Evangelizm-Siyonizm ittifakı, Yahudilerin Avrupa'dan sürüldüğü İkinci Dünya Savaşı sonrası şekillenen ABD Hegemonyasıyla kuruldu ve Filistin'in işgali dolayısıyla İslam dünyasının verdiği tepkinin yanı sıra Hıristiyan Batı'yı da yeniden rahatsız eder noktaya geldi.
Bugün İslam dünyasının yaşadığı sorunları Katolik Batı ile ABD-İsrail arasında pay etsek birbirleriyle zor yarışırlar, buna kuşku yok. Ancak sorunların çözümü noktasında bazen menfaat birliği en önemli anahtar işlevi görebiliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyareti bu yönleriyle de değerlendirilmeli.
Papa'nın Avrupa Birliği ülkelerinin liderlerini etrafına alıp verdiği fotoğraf, hala görünen siyasi figürlerin arkasında görünmeyen ama güçlü kurumların bulunduğunu gösteriyor. Avrupa aklı Papalığa butik devlet yapıp Vatikan'a hapsetmiş olabilir ama Papalık asla apolitik bir kurum değil sonuçta.
Vatikan Müzesi'ni gezerken...
Vatikan Müzesi'ni adım atmakta zorlandığımız bir kalabalıkla gezdik. Mihmandarımızın dediğine göre kalabalığın en az olduğu günlerden biriymiş.
Günde ortalama 25 bin kişi ziyaret ediyor müzeyi. Yılda 6 milyon. Bilet ücreti 17 Euro. Vatikan'a müze bakıyor denilebilir.
En önemli Rönesans ressamlarının en önemli resimlerinin süslediği duvarların ve tavanların ihtişamını görünce Hattat Hüseyin Kutlu'dan yediğim bir azar geldi alkıma. ABD'nin Maryland eyaletinde Diyanet'in yaptırdığı külliyenin açılışı için camide bulunduğumuz bir sırada süslemeleri yapan Kutlu hocaya, "Altın tozu kullanmak zorunda mısınız, mescitlerimiz daha mütevazi olsa daha iyi değil mi?" diye sordum. Hoca tatlı sert, İslam'ın doğduğu ve büyüdüğü dönemde Katolik dünyanın ne kadar büyük ve gösterişli maddi bir medeniyet kurduğunu, bu medeniyete meydan okuyabilmenin ancak güçlü bir mimari medeniyetle mümkün olabildiğini anlattı.
Müzeyi gezerken bir kez daha hak verdim hocaya.
İstanbul'un ne eksiği var?
Roma'yı gören herkes İstanbul için üzülüyordur sanırım. Roma ve İstanbul, imparatorluklara başkentlik etmiş şehirler. Biri inanılmaz korunmuş, sokaklarında yürürken tarihte dolaşıyor gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Ya İstanbul? Yeterince kıymet vermedik, yeterince korumadık. Tarihi dokusu canlandırılsa İstanbul, Roma'dan da Floransa'dan da Paris'ten de daha güzel ve daha çok turist çekebilir.