Bu CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başkası değil... Esasında bütün CHP’liler için geçerlidir bu: Katille fotoğraf çektirmek ve bunu kutlu bir eylemmiş gibi sunmak...
Olayı anlatayım önce:
CHP Gençlik Kolları, 29 Ekim’de bir “Cumhuriyet Yürüyüşü” gerçekleştiriyor.
Kemal Kılıçdaroğlu da, “haliyle” davetliler arasında.
Eylemi müteakip bir “hatıra fotoğrafı” çektiriyorlar.
Kemal Bey ortada... Ciddi adam pozu takınmış, uzak ufukları gözlüyor.
Etrafında CHP’li “pırıl pırıl gençler...”
Fotoğraftaki bir detay, sonradan tartışma konusu oldu.
Pırıl pırıl gençlerin elinde birtakım posterler var. Dövizsiz ve postersiz yürüyüş olamayacağına göre, CHP Gençlik Kolları günün mana ve ehemmiyetine uygun olduğu düşünülen şahsiyetlerin fotoğrafını “poster” haline getirip pırıl pırıl gençlerin eline tutuşturmuş.
Poster olan tarihsel şahsiyetler şunlar:
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Uğur Mumcu, Yılmaz Güney, Mahir Çayan...
Tartışma da buradan çıkıyor işte...
Bir gazeteci, “İdeolojik karmaşa... Bu isimler, aynı fikriyat temelinde nasıl yan yana anılır?” demeye getiren bir yazı yazdı ve CHP Gençlik Kolları’yla kafa buldu. Mesele, sadece “ideolojik farklılık”mış gibi...
CHP Gençlik Kolları’nda çalışan Emre isimli bir delikanlı da, işin içinde “ideolojik karmaşa” olmadığını, söz konusu tarihsel şahsiyetlerin pekâlâ CHP çatısı altında bir araya getirilebileceğini belirten bir cevap yazısı yazdı.
Mustafa Kemal çağın gerisinde kalmış bir imparatorluğun kalıntılarından modern bir Cumhuriyet kurma cesareti göstermiş...
İsmet Paşa, “çok partili hayata geçişi” ve “darbelere karşı dik duruşuyla” demokrasiyi temsil etmekteymiş...
Burada bir parantez açalım:
İsmet Paşa, demokrasiyi getiren değil, “demokrasiyi götüren” adamdır. Çok partili parlamenter sisteme son verildiğinde paşanız Başbakandı... Yeniden çok partili parlamenter sisteme, paşanız istediği için değil, “yeni dünya” dayattığı için geçebildik. Ayrıca, paşanız hiçbir darbeye karşı dik duruş sergilememiştir. 27 Mayıs’ta özendirici ve destekleyici rol oynamıştır. 12 Mart’ın darbe hükümetine de Başbakan vermiştir. (Bunları öğrenin. Engin Ardıç ağzınıza biber sürecek...)
Peki, Bülent Ecevit?
Bülent Ecevit Kıbrıs’ın topraklarında, Batı Anadolu’nun haşhaş tarlalarında emperyalizme kafa tutmuş bir lidermiş... Tabii ki, ilk iki isimle birlikte anılabilirmiş...
Burada da bir parantez açmamız gerekiyor:
Batı Anadolu’nun haşhaş tarlalarında emperyalizme kafa tutan kişi Ecevit değil, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’dir. ABD Büyükelçisi’ne “Bizim ismini Afyon’dan alan bir ilimiz var. Haşhaş ekimini nasıl yasaklarız?” dediği için 12 Mart müdahalesine maruz kalmıştır. Ondan boşalan yere, paşanızın buyruğuyla, CHP milletvekili Nihat Erim Başbakan olarak atanmıştır. (Engin abiniz elinde sopa bekliyor, ona göre!)
Hadi bu üç ismi anladık.
Üçü de CHP’nin genel başkanlığını yapmıştır.
Peki, Uğur Mumcu’nun, Mahir Çayan’ın, Yılmaz Güney’in ne işi var orada?
Efendim, Yılmaz Güney filmlerinde yoksulluğu ve adaletsizliği dile getirdiği, Mahir Çayan emperyalist kuşatmaya ve faşizme karşı gençliği örgütlediği, Uğur Mumcu da katledilen gazetecilerin sembol ismi olduğu geldiği için “poster” olarak elde taşınmaya layık görülmüşler.
Hadi buna da “peki” diyelim.
Mahir Çayan, İsrail Başkonsolosu’nu ve üç İngiliz teknisyeni kaçırıp öldürmüştü. “Devrimin şanlı yolunda” küçücük bir kızı saatlerce rehin tutmuştu.
Filmlerinde “yoksulluğu” ve “adaletsizliği” dile getiren Yılmaz Güney de, “yoksul” bir kamu görevlisi olan Yumurtalık Savcısı’nı öldürmüştü.
Burada bir problem görmüyor musunuz?
Rahatlıkla “terörist” ve “katil” yaftasını yapıştıracağımız bu isimlerle yan yana gelmeyi, posterleri önünde fotoğraf çektirmeyi en azından “ahlaken” sakıncalı bulmuyor musunuz?
Bir soru da, “ideolojik karmaşa” diyen gazeteciye:
Bu mudur muhterem?
Bütün mesele, anılan isimlerin aynı fikriyat temelinde bir araya getirilmesi midir?
Hadi CHP’liler katile “katil” diyemiyor.
Mazurdurlar...
Sen hangi Yozgat ve İmam Hatip geçmişinle bundan imtina ediyorsun?