“Virüs salgınlarının neden bu kadar sık tekrarlandığını ve her seferinde biraz daha tehlikeli hale geldiğini anlamak isteyenler, mutlaka, dünyada tarımın aldığı yeni modeli, tarım endüstrisindeki sermaye birikiminin kar amaçlı yapılanmasını incelemek zorundadır. Bu sektördeki çok uluslu şirketlerin dayattığı üretim biçimlerini görmeden sorunun üzerine gidemeyiz. Hükümetler, medya, hatta sağlık sistemleri bir virüs tehdidi doğduğunda doğrudan onunla mücadeleyi tercih edip, sorunun kaynağına bir türlü yönelmiyorlar…” (1)
Bu sözlerin sahibi, Robert G. Wallace, 2016 yılında yazdığı Büyük Çitlikler Büyük Grip Üretiyor (Big Farms Make Big Flu) kitabıyla dünyanın bugün yaşadığı virüs trajedisine çok önceden dikkat çekmiş bir “evrimsel biyoloji” akademisyeni.
“Büyük sermaye, gezegendeki son orman alanlarını ve küçük-orta büyüklükteki çiftlik arazilerini de ele geçiriyor. Bu alanlarda yaşanılan üretim değişimi, özellikle dev ormanlık alanlarda insanlardan uzakta doğa tarafından “paketlenmiş” virüs kolonilerinin kapitalist üretim modeliyle gıda sektörüne bulaşması, son yıllardaki tüm virüs salgınlarının ana nedenidir. Afrika’daki Ebola, Brezilya’daki Zika açık örnektir. Zengin ülkelerin parası, geliyor, fakir ülkenin verimli toprağını alıyor, bunun devamı, ormanlık alanlarda insan teması olmadan yaşayan patojenlerin yayılmasıdır. Günümüz havacılık endüstrisinin de katkısıyla Kongo’dan çıkan bir virüsün Miami’ye ulaşması kaç gün alır sanıyorsunuz?..”
Bu sözleri doğrulayan gelişme, Çin’in Wuhan kentindeki bir hayvan pazarından çıkan virüsün 2 ay gibi kısa bir zaman içinde tüm dünyaya ulaşmış olmasıdır.
“Doğal hayvani ürün sisteminin günümüz tarım yapılanmasından farkı yoktur. O pazardaki ürünler, yine, doğanın insansız bölgelerinden toplanan yarasa, yılan gibi canlı varlıklardır ve bu ekonominin gelişmesi doğrultusunda toplayıcıların ormanlık alanlarından derinlerine girdiklerini biliyoruz” diyor.
Wallace’e göre, Amerikan sağlık sisteminin 2009’daki H1N1 ve 2005’teki H5N2 virüs salgınlarındaki gıda sanayi sorumluluğunu saklaması bugünler için önemli bir işaretti. (Bu, KOVİD-19 tedidi doğduğunda ‘meseleyi abartmayalım’ yaklaşımı gösterip, şimdi de ‘işin ciddiyetini 11 Mart’ta fark ettik’ diyen Trump’ın hangi lobinin etkisiyle yavaş davrandığını da gösteriyor.)
· YENİ KAVRAMLARLA DÜŞÜNMEK…
Gıda endüstrisindeki kapitalistleşmenin insanlık için “ölümcül sağlık riskleri” oluşturduğuna dikkat çeken akademisyenler, M.Jahi Chappel, Prof.Raj Patel (Dolgun ve Aç: Dünya Gıda Sistemindeki Gizli Savaş kitabı önemli), Antropolog Dr. Adia Benton gibi isimlerin çalışmalarını okuduğunuzda, Afrika veya Asya’nın derinliklerinde insana teması olmadan yaşayan virüslerin gıda endüstrisi ve fast-food zincirler üzerinden nasıl şehirlere sızdığını görebiliyorsunuz.
Bütün bu çalışmalarda öne çıkan kavramlar var, bu kavramlar üzerinden tartışmaları yönlendirmek, küresel ekonomiye hakim olan vahşi yapılanmanın bize dayattığı düşünme kalıplarının ötesine çıkmamız gerekiyor.
Hükümetlerin güçlü lobilerin devrede olduğu süreçte aldıkları siyasi, ekonomik ve sosyal kararları, çevreye bilimsel uyumu açısından değerlendireceğimiz, siyasi-çevreciliğin (political ecology) öne çıkacağı bir döneme doğru ilerliyoruz.
Kapitalizmin artık, siyasi çevreciliği “ilerlemeye karşı duran siyasi bozgunculuk” olarak değerlendirme lüksü yok, çünkü sistem, insanın var olma-yok olma hattındaki duvara gelip dayanmıştır.
Ya, petrol, savunma, ilaç ve gıda tröstlerinin bitmek bilmez kar hırslarına teslim olup zamana yayılmış acılı ölümü kabul edeceğiz, ya da, insanlığın geleceği için “şeffaf demokrasi” zeminli bir yeniden yapılanma sürecini bütün kaos riskleriyle birlikte göze alacağız.
· VİRÜS, FAŞİZMİ BESLİYOR…
KOVİD-19’un 2 aya sığan öyküsü, insanlığı yeni paradigmaya zorlayacaktır.
Görünen, virüsün, devletlerin gücünü sınırsız ölçüde artırdığıdır. Virüsün kaynağını tartışmıyoruz, ortaya çıkan ölümcül risk çerçevesinde dünyanın büyük bir karantina merkezine dönmesini de onaylıyoruz.
Yarın, en temel içgüdü olan “hayatta kalma” kaygısıyla “enfekte nüfusu ortadan kaldırma” veya “temiz gıda alanlarını sahiplerinden zorla alma” gibi eylemlere geçit vermeyeceğimizin de hiçbir garantisi yok.
Küresel sistemin şemsiyesi kimliği taşıyan kapitalizmin faşizme açık sınırları, önce, “ötekinin yok edilmesini” öngörecektir.
Avrupa Birliği’nin bir virüs nedeniyle bir hafta gibi kısa bir zaman diliminde Alman neo-nazi hareketi AfD’nin arzu ettiği sınırları kapalı, yabancıyı dışlayan hatta kendi içinde ulusal sınırlara yeniden dikenli tel döşeyen hale gelmesi bunun açık örneğidir.
İnsanlığın virüs sonrasında bulacağı en kolay paradigma faşizmdir.
“Kapitalizmin uzun ve sancılı ölümü”(2) henüz yeni başladı…
(1) https://climateandcapitalism.com/2020/03/11/capitalist-agriculture-and-covid-19-a-deadly-combination/
(2) https://www.star.com.tr/yazar/kapitalizmin-uzun-ve-sancili-olumu-yazi-1521828/