80 yıllık hayatının 60 yılını hapishane köşelerinde geçirmiş bir suç makinesi;
Suçu kanıksamış, dışarıda olmaktan daha çok içeriye alışmış, adeta su yolunda kırıla kırıla 60 yılı devirmiş bir su testisi.
Dışarıda olduğu nadir zamanlarda evlenmiş, iki de çocuk sahibi olmuş. İki erkek evlat.
Bu enteresan hayat hikayesi bir muhabirin dikkatini çeker.
Adalet bakanlığından aldığı özel izinle ziyarete gider yaşlı adamı.
Çok bir şey öğrenemez, adam konuşmaz, sadece iki adres verir. “Oğullarım” der ve susar.
Adeta “Git, onlarda bulacaksın sorularının cevaplarını“ der gibi bakar ve derin bir nefes çeker sigarasından.
Kadın adresleri alır, bir tanesi çok yakındadır, hemen yan koğuşta.
İzin alır ve hapisteki oğulu da ziyarete gider muhabir.
O da 60 yıllık hayatının 45 yılını hapislerde geçirmiş, babasının izinde bir başka suç makinesidir.
“Babanızı gördüm, şimdi de sizi görüyorum, neden böyle oldu?” diye sorar muhabir.
Cevap kısa ve nettir; “Babamı tanıyorsunuz, başka ne olabilirdi ki?”
Muhabir acı bir gülümsemeyle alır ve kabul eder bu cevabı, öyle ya, başka ne olabilirdi ki?
Müsaade ister ve çıkar.
Sıra ikinci oğuldadır. Ondan da farklı bir şey beklemez, hatta vazgeçmeyi de düşünür esasında ama hikayenin tamamlanması için gitmeyi uygun bulur.
İkinci oğulun adresine bakınca duraksar.
Biraz uzaktadır, oldukça hatta…
***
Şehrin merkezinde bir plaza. Alanında ilk üçte bir sigorta şirketi.
18. katta genel müdür odasının hemen önündeki özel kalem odasındaki bekleme koltuğu.
Muhabir tam olarak burada bulur kendini.
Etrafa bakar, “bir yanlışlık olmalı, bir yanlışlık…” cümleleri dökülürken dudaklarından özel kalem müdürü kapıyı açar, “Buyurun” der.
İçeri girer, büyük bir odanın sonunda parlak yüzlü, uzun boylu, hafif kilolu bir adam ayağa kalkıp elini uzatmıştır bile.
Muhabirin şaşkınlığı iyice artar.
Masasında bir kızı, bir oğlu ve eşiyle mutlu bir aile tablosu durmaktadır. Adamın her halinden mutlu olduğu anlaşılmaktadır.
Muhabir önce önceki ziyaretlerinden kısaca bahseder, sonra da sorusunu duraksaya duraksaya sormaya başlar, zira cevaba pek de hazır değildir;
“Siz nasıl böyle olabildiniz?”
Cevap çok keskin, çok sert ve çok yalındır.
“Babamı tanıyorsunuz, başka ne olabilirdi ki?”
***
İnsan öğütlediği değil, gösterdiğidir.
İnsan sözleri değil, davranışlarıdır.
Her insan kabul etsin ya da etmesin, rol modeldir.
Bir babanın, bir annenin, bir ablanın, sanayideki bir ustanın, berberdeki bir kalfanın, kısacası hepimizin; emin olun her adımında, her yaptığında arkasında birer kopyalayıcısı, birer taklitçisi var.
“Ben yaptım, sen yapma”, “Beni uyardılar, ben dinlemedim ama sen beni dinle”lerinizin hepsini atın bir kuyuya ve ateşe verin, onların hiçbir anlamı yok zira.
Başkalarına iyiyi, güzeli davranışlarla “yaparak” göstereyim derken iyi insan oluveriyorsunuz.
İyi bir insan olmanın yolu, iyi bir model olmaya çalışmaktan geçiyor.
***
Bugün, 4 Aralık Cuma;
Var mısın bugün, 2016’ya sayılı günler kala,
Etrafımızdakiler için, bizi izleyenler, taklit edenler için,
DOSDOĞRU birer örnek olmak için başlamaya?
Senin için de “Onu tanıyorsun, başka ne olabilirdim ki?” diyecekler bir gün.
Sen nasıl bir “O” olacaksın peki?
Sahi, nasıl anılacaksın?
Bu dünyaya ne bırakarak gitmiş olacaksın?
Bahaneleri bırak, öğütleri at çöpe,
Yarın, yılbaşında, haftabaşında ya da “bi ara” değil;
Bugün başla!
(Bu yazıyı da sosyal ağlarında, dostlarınla, seni izleyen, takip edenlerle paylaş, sen onlara, onlar da onları takip edenlere doğru modeller olduğumuz zaman iyiye gidecek dünya. Sevgiyle)