Önce dört Arap ülkesi harekete geçiyor. Suudi Arabistan, Bahreyn, Mısır ve BAE, Katar’a karşı Ortadoğu tarihinde yakın dönemde benzerini görmediğimiz bir blokaj girişiminde bulunuyorlar. Sınırlar kapanıyor, uçuşlar iptal ediliyor, Katar vatandaşlarından bu dört ülkeyi terk etmeleri isteniyor. Katar’a bir değişim dikte ettirilmeye çalışıyor.
O garip fotoğrafın hayata geçirilmesi tam da bu şekilde oluyor. ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti sırasında Trump’ın Mısır Devlet Başkanı Sisi ve Suud Kralı Selman ile bir kürenin çevresinde verdikleri pozdan bahsediyorum. Nitekim Katar’la ilgili blokaja ilişkin haberleri birinci sayfalarına taşıyan gazetelerin neredeyse tamamının bu fotoğrafı kullandıklarını gördük.
İşaret fişeği Trump’ın Ortadoğu gezisinde atılmış. Zaten ABD Başkanı da bunu gizlemedi, dün attığı bir tweet'le bunu deklere etmiş oldu. Katar’ın gündeme geldiğini söyledi Trump.
Ancak, bu gerilimde ABD, açıktan topa girmeyecek ve gelişmeleri kenardan izleyecek gibi görünüyor. Tıpkı, Kuzey Kore ile geçtiğimiz haftalarda yaşanan gerilimi Çin’e ihale etmeye çalıştıkları gibi, şimdi de Katar’a attırmak istedikleri adımları, Arap ülkelerini harekete geçirerek yapıyorlar. Katar’ı köşeye sıkıştırmak için bulunan bahaneler, “aşırıcı” gruplara destek bahanesiyle HAMAS ve Müslüman Kardeşler örgütlerini gündeme getirmek, El Cezire kanalının yayınları ve İran ile Katar yönetimi arasında bir ilişki olduğunun öne sürülmesi.
Bunun için medya manipülasyonları, resmi sitelerin hacklenmesi gibi bir dizi ön adımdan sonra Katar’ı tamamen köşeye sıkıştıracakları adımları attılar.
Türkiye için Katar önemli bir ülke. 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasının ardından Atatürk Havalimanı’na gitmek üzere Basın Ekspres yolunda ilerlerken telefonum çaldı. El Cezire kanalına kısa bir süre önce canlı yayında gelişmeleri anlatmıştım. Gelen telefonda kanalın yöneticisi, bir gazeteciden çok yüreği Türkiye sokaklarıyla beraber atan bir kardeş gibi konuştu. “Bütün imkanlarımız, kanalımız, yayınlarımız sonuna kadar size açık” diyerek darbe karşıtı tutumlarını gösterdiler. Tam da o saatlerde Sky News Arapça kanalı, muhtemelen Türkiye’yi ve Türkçe’yi çok iyi bilen temsilcisinin manipülasyonuyla Cumhurbaşkanı’nın Almanya’ya kaçarak sığınma istediği yalanını haber yapıyordu. BBC kanalı, Londra’dan yaptığı yayınlarda neredeyse darbecilere destek, moral ve motivasyon sağlayıcı bir tutum izliyordu. 15 Temmuz gecesi, havaalanına yetişmeye çalışırken, o gecenin en kritik anında, sokaklarda darbeye direnen millet ve bu direnişi gerçek kodlarıyla okuyan tek tük yabancı basın kuruluşu ve ülke vardı. Bunlardan biri de El Cezire ve Katar’dı.
Katar’ın Türk milletiyle gönül bağı var. Orada yaşayan gelişmeleri buradaki dinleyiciye aktarmaya çalışan gazetecilerin de manipülasyonlara alet olmamaya çalışması gerekiyor. Tıpkı Arap medyasından manipülatif bir şekilde gelen “Katar’da panik, marketler boşalıyor” haberlerine teveccüh gösterilmemesi gerektiği gibi.
Şimdi ne olacak?
ABD, Katar’ı gözden çıkamıyor sadece belirli taviz ve tutum değişiklikleri oluşturmaya zorluyor. Diplomasi hareketli. Haberin duyulmasından hemen sonra Ankara ile önemli başkentler arasında telefon trafiği yaşandı. Cumhurbaşkanımız önce Katar Emiri el Tani ile, Rus lider Putin, Suud Kralı Selman ve Kuveyt Emiri ile görüştü.
Kuveyt de Ankara gibi yoğun diplomasi trafiği içinde olan bir ülke. Bu satırları yazarken, Kuveyt ve Katar Emirleri’nin iftarda bir araya geleceklerini haber aldım. Çözüm açısından adres gösterilen bir açıklama olacak. Ben yazarken gündem bu şekilde. Ama siz bu satırları okurken, o iftar gerçekleşmiş ve çabalar bir şekil almış olacak. İhtiyatlı iyimserliği elden bırakmayalım. Körfez bölgesinde sıcak çatışma küresel güçlerin şu an için tercih edecekleri bir seçenek olmayacak. Tabi Körfez’in petrol zengini her ülkesinde bir diğerinde bir “saray darbesi” gerçekleştirme hayali de vardır. Ve her ülke, komşusunun bunun hayaliyle yanıp tutuştuğunu da bilir, ona göre de önlemlerini alır.
Öncü şoklar, işaret fişekleri
Her konuda olduğu gibi, uluslararası stratejide de, ilgisiz gibi görünen bazı parçaların birbiriyle bağlantılı olduğunu çok geç fark edersiniz. Tıpkı, 11 Eylül’de İkiz Kuleler’e yapılan saldırıların birkaç gün öncesinde Afgan komutan Ahmet Şah Mesut’un öldürülmesi olayında olduğu gibi.
Katar’a yönelik Arap ülkelerinin başlattığı ve blokaj görüntüsü veren hamleden birkaç gün önce Londra’da gerçekleşen terör saldırısı… Katar’a karşı ABD’den daha farklı bir noktada duran İngiltere’nin eli kolu bağlanmış mı oldu şimdi?
Bu soruları kendi kendinize kafanızda tartışmanızda sakınca yoktur. Küresel sistemi bir puzzle ya da çok bilinmeyenli denklem gibi okumaya çalışırken, bazen zihninizde bir süre önce gerçekleşen bir olayın gerçek anlamını kısa bir süre sonra çözdüğünüzü fark edersiniz. O kürenin başındaki Trump, Sisi ve Selman pozu gibi.
Müslüman ve mazlum coğrafyalar, küresel sürrealizmin kurbanı olmasa. Petrol ve doğalgaz zengini bu toprakların dini ve manevi değerlerinin yok edilmeye çalışılıp, maddi zenginliklerinin paylaşılma saldırıları kader olmasa.
Ramazan ayının hayrı, Müslüman coğrafyasını huzura ve barışa eriştirse diyelim.