İranlı Kasım Süleymani’nin, Irak’ta, ABD tarafından öldürülmesi bölgenin geleceği için kritik sonuçlara yol açacaktır. İki açıdan.
Bir.Kasım Süleymani gibi bir ismin öldürülmesi İran için büyük bir travmadır. İran kendisini buna yanıt vermek zorunda hissetmiş ve Irak’taki bazı üslere füze saldırısı düzenlemiştir. ABD’nin buna karşı alacağı tavır çatışmanın boyutlarını tahmin edilmeyecek yerlere götürebilir.
İki.ABD’nin el yükseltmesi halinde İran buna yanıt veremezse “karizması” çizilir. Bölgeye yayılmış olan proksi örgütleri motivasyon ve cesaret kaybeder. Bu, İran’ın bölgeden çıkarılması sürecini güçlendirir.
İran’ın bölgeden, yani Suriye ve Irak’tan çıkarılması süreci diyorum. Çünkü bu bir süredir yürütülen bir politikaydı. ABD, Kasım Süleymani’yi İran rejimini ortadan kaldırmak için vurmadı. Washington’un Tahran’da bir rejim değişikliği istediğini sanmıyorum. Bilakis ABD çıkarlarına göre Tahran’daki rejimin devamlılığı Körfez ülkeleri üzerinde baskı oluşturması ve bu ülkelerin İsrail ekseninde kalması için önem arz ediyor.
Kasım Süleymani ve beraberindekiler, İran’ın Suriye ve Irak’taki operasyonlarını durdurması için vuruldu. İran bir tercih yapacak. Ya bu ülkelerdeki operasyonlarını durduracak ya da yeni saldırılarla, kuşatma hamleleriyle yüzleşecek.
Çünkü ABD İran’ı Suriye ve Irak’ta istemiyor. Nitekim bu süreç, İran’a ait hedeflerin daha önce Suriye’de vurulmasıyla başlamıştı. Moskova’nın ABD’den farklı düşündüğünü sanmıyorum. Nitekim Rusya bu saldırılara hava savunma sistemlerini açmayarak, yani saldırıları engellemeyerek göz yummuştu.
ABD’nin bu politikasının temelinde İran-İsrail hattını kesme çabası yatar. ABD, İran etkisinin İsrail sınırlarına uzanmasını istemiyor. Trump, Suriye’den çekilme kararı aldığında İsrail’in gösterdiği tepkiyi ve “Bizi bölgede yalnız mı bırakacaksınız” sorularını hatırlayın. Suriye’deki ABD birliklerinin önemli bir kısmının Irak’ta konuşlanması bu bağlamda önemlidir. Barış Pınarı operasyonuyla terör koridoru planı boşa düşen ABD’nin bu hamleyi, bugün yapması da ayrıca vurgulanmalıdır. Kasım Süleymani operasyonunu bu çerçevede değerlendiriyorum.
Peki, İran ne yapacak? İran’ın bölgede 120 bine ulaşan milis gücü bulunuyor. Devrim muhafızlarını, rejimin resmi unsurlarını ve mezhepsel dayanışmayı hesaba katarsak kayda değer bir güç temerküzüne sahip oldukları söylenebilir. Ancak ilk hamlesini füze saldırılarıyla yapan İran’ın ABD karşısında çok fazla şansının olduğunu düşünmüyorum. Elindeki araçlar düşünüldüğünde İran, ABD’ye yanıtını sadece Irak’ta ve belki Körfez ülkelerinde daha fazla istikrarsızlık yaratarak verebilir. Ancak ekonomik durumu İran’ın yumuşak karnıdır. İran, ABD ile karşılıklı tehditlerle yürüyen kamuya açık pazarlık sürecinin ardından etkisi sınırlı, can kaybına yol açmayan bir saldırı düzenlemiştir. Trump bir karşılık vermezse tartışmanın burada biteceği anlaşılıyor.
Ben ABD’nin de meselenin büyümesini istemediğini, İran’la diyalog yollarını arayacağını -bu yönde işaretler güçlü-, nitekim bölgesel operasyonlarının beynini ortadan kaldırarak istediğini şimdilik aldığını düşünüyorum. Aksi bir durum olursa, yani sınır ötesi faaliyetlerini durdurmazsa, Suriye’de başlayan, şimdi de Irak’a sıçrayan ABD-İran çatışmasının İran topraklarında sürmesi sürpriz olmayacaktır.
Meselenin Türkiye’yi de ilgilendiren boyutuna gelince.. Bölgedeki her gelişme Türkiye için hem risk hem fırsat barındırır. Bu gelişmenin Suriye’de, Irak’ta, belki Körfez’de sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Ankara şüphesiz riskler için tedbir, fırsatlar için plan geliştirecektir. Ancak bu kriz, esasında bir ABD-İran krizidir. Sirte’nin Hafter’in eline geçtiği, Birleşik Arap Emirlikleri’nin askeri okulda katliam yaptığı Libya Türkiye’nin öncelikli gündem maddesidir.