Beşiktaş’ın ‘Süper Ligin üçte üç yapan tek takımı’ olmak gibi bir unvanı vardı başlarken. Bu önemli bir değerdi, ancak zorluk derecesi yüksek olmayan rakiplere karşı elde edilmişti. Geçen yılki kadro darlığı zorluğunu yenmiş Beşiktaş’ın sayıca zenginleşmesinin futbola ne derece yansıdığının en ciddi sınavı olacaktı mücadele.
Öncelikle şunu deyivereyim ki Beşiktaş zor maçta, öncekilere oranla çok iyiydi. Çok sakatı, formsuzu olmasına karşın, sahada kişilikli futbol oynayabilen, kendini kabul ettirip alkışlatan bir takımdı.
Geçen yılki gibi kanatları (özellikle solu) yolgeçen hanı olmayan, savunma bloğu önünde rakibe geniş hazırlık alanları bırakmayan; hem de geçen yılın ilk yarısında olduğu gibi, iştahla hücuma çıkan, ileride çabuk kalabalıklaşan, pozisyonlar bulan bir ekipti.
Atiba orta alanda çok işi yaptı. Hem savaştı hem iyi top kullandı. Oğuzhan kendi normalinden fazla mücadele etti. Sakat olan Veli akla bile gelmedi. Ramon Motta ilk kez forma giymişti, ama hiç uyumsuzluk yaşamadı. Sanki Olcay’a özgüven katkısı yapmıştı. Solu birlikte iyi savundular, hücum için iyi kullandılar. Motta pas isabeti yüksek, top kullanmada riske girmeyen, topu oyuna vermede hızlı ve çoğunlukla olumlu karar verebilen bir oyun sergiledi. Kartı davet eden gözü kara ikili mücadelelere girdi. Tek maçla kesin rapor yazmamak gerek, ama iki yıldır gördüğüm en iyi sol beki Beşiktaş’ın. Fernandes’in çabuk top kullanması büyük bir gelişmeydi ve katkısı da büyüktü.
Beşiktaş’ta değişmeyen, gol vuruşlarındaki yeterlikti. İyi vuruşlar yapılabilseydi, daha ilk yarıda fark büyür, ikinci başında da çok yukarı yükselirdi.
Daum’un 2 kanadın hücum adamlarını değiştirmesi Kartal’ın kenar savunmasını zayıflattı. Bunda, Olcay ve Gökhan’ın yorulmalarının etkisi de vardı. Böylelikle Beşiktaş’ı savunmada da değerlendirme olanağı bulduk. Ve savunma notu da olumluydu. Beşiktaş’ın takımca gösterdiği en değerli özellik, isteklilik, özgüven ve kendini işe vermekti. 90+3’de 7 kişi ile önde basmaları bundandı.