Tuhaf bir psikoloji var. AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı takıntılı bir halet-i ruhiye üretiyor. Konu her ne olursa, karşıdaki kişi her kim olursa olsun oklar ona yine ona çevriliyor.
Bu zihniyet önce CHP yönetiminde ortaya çıktı. Suriye uçağımızı düşürdü Esed yerine Erdoğan’ı eleştirdiler. FETÖ darbeye kalkıştı Erdoğan’ı darbe yapmakla suçladılar. DEAŞ’an PKK’ya, Ermenistan’dan Fransa’ya hangi örgüt, hangi ülke Türkiye ile sorun yaşasa hedefe sorunu üreteni değil Erdoğan’ı koydular.
Siyasette elbette rakibinizi muhatap alır ve onu eleştirirsiniz ama hakkaniyet ve insaf önce adil bir şekilde sorunu üreten tarafa laf söylemeyi gerektirir. İçerideki Erdoğan düşmanlığı sebebiyle dışarıdaki Türkiye düşmanlarını eleştirmemek, kılıcı hep içeriye sallamak başkalarının ekmeğine yağ sürmektir.
Bu zihniyet giderek yayılıyor.
CHP’liler çamlar deviriyor, ‘biz kendimize bakalım’ diyorlar.
HDP’liler türlü saçmalıklar yapıyorlar, ‘biz kendimize bakalım’ diyorlar.
Macron İslam’a saldırıyor, ‘biz kendimize bakalım’ diyorlar.
Burada aslında ‘kendimiz’ dedikleri ‘kendiniz’ oluyor. Yani ‘siz kendinize bakın, daha kötüsünüz’ demeye getiriyorlar.
Macron İslam’a hakaret ediyor, Erdoğan’ın geçmişteki sözlerini bağlamından koparıp önce Macron’la eşitliyorlar, sonra faturayı Erdoğan’a çıkarmaya çalışıyorlar.
Bu kadar nefret, hakkaniyet duygusunu yok eder.
Bu kadar takıntı, adalet hissini ortadan kaldırır.
Bu kadar şartlanmışlık, objekifliği imkânsız hale getirir.
‘Her şey çok iyi’ diyenleri eleştirenlerin ‘her şey çok kötü’ demeleri tam da eleştirdikleri şeydir.
‘Her şeyi savunuyorsunuz’ diyenlerin ‘her şeyi eleştirmeleri’ tam da kızdıkları durumdur.
‘Şiddetli yandaşlık’tan dem vuranların ‘şiddetli karşıtlık’ yapmaları tam da benzer bir haldir.
Sürekli AK Parti’yi eleştiriyor görünmemek için başvurdukları yol ise sürekli AK Parti karşısındakileri savunmak, onların eleştirilen hatalarını perdelemeye kalkmak. Bu da başka bir savrulma hali…
CHP’li milletvekilinin Ermenistan-Azerbaycan meselesinde doğrudan iktidarı suçlamaya kalkması bu zihniyetin bir tezahürü. Erdoğan’a muhalefet ediyorlarsa mutlaka onu suçlamaları, onu eleştirmeleri, onu itham etmeleri gerekiyor gibi bir şartlanmışlık içindeler.
Bu tavırlar sadece uluslararası meselelerde millilik sorunu oluşturmuyor. Neredeyse her konuda bir adalet, insaf, vicdan, hakkaniyet sorunsalı oluşturuyor.
İslam’a hakaret eden Macron’u eleştirmeyi bile beceremiyorlar yine dönüp dolaşıp sözü Erdoğan’a getiriyorlar.
Siyasi tarafgirlik makulü, dengeyi, itidali ve adilane bakışı yok etmemeli ama maalesef siyasi zeminde bunu sağlamak zor oluyor.
En azında diğer alanlarda siyasi körlük ve siyasi takıntıyla hareket edilmemeli.
Siyasetçi olmayanlar da muhalif ve tarafgir olabilirler ama her meseleye hasmane duygularla bakılmamalı.
Yoksa inandırıcılık, ilkelilik, samimiyet ve hakperestlik yara alır.
Karşıtlık ve düşmanlıkla gözleri kör olanlar, karanlık bir dünya tasavvurundan kurtulamazlar.