CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi Millet İttifakı altında toplaştı. İttifak ortakları PKK bağı nedeniyle HDP ile aynı yerde görünmek istemese de hakkını yememek, HDP’nin adını burada anmak lazım. Cumhur İttifakı karşısına konuşlanan muhalefetin başından itibaren birbirleriyle örtüşen ama aynı zamanda kendisiyle de çelişen bazı söylemleri, siyasetleri ve tutumları var. Not edilmeyi, kayda geçirilmeyi hak eden çelişkiler ve hatta siyasi yalanlar bunlar. En büyük çarpıklıktan başlarsak;
BİR: 16 Nisan’da onları “Hayır”da buluşturan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine karşıtlıkları var. Ayrı ayrı parlamenter sisteme döneceğiz diyorlar. Ama bunu nasıl yapacaklarını anlatmıyorlar. 16 Nisan’da halkoyundan geçip anayasal hüküm haline gelmiş yeni hükümet sistemini geriye nasıl çevireceklerini açıklamıyorlar. Kamuoyuna ne ciddiye alınır bir gerekçe sunuyorlar ne de akılcı ve gerçekçi bir yol haritası.
Üstelik bunu yasa çalışmaları esnasında da yapmadılar. Anayasa Komisyonunda ve Genel Kurulda çalışılırken katkı vermek yerine bacak ısırmak, burun kırmak suretiyle çalışmaları engellemeyi tercih ettiler.
Hem parlamenter sisteme geri dönmeyi vaat edip hem bununla ilgili hamaset dışı söz söylememek, yasal yöntemi anlatan bir çalışma yapmamak büyük bir çelişkidir. Seçmeni siyaseten aldatma da sayılabilir.
İKİ: Muhalefet parlamenter sisteme dönüş vaat ediyor ama yeni sisteme göre seçilecek Cumhurbaşkanı seçimlerine de dört elle asılıyor. CHP, HDP, İP ve SP birer aday çıkardı. Adaylar vaatlerinde hayli cömert. Geniş icra yetkisi kullanacakları bir gelecek resmediyorlar. CHP’nin adayı “bakanlar kurulu listesini ben yapacağım” diyerek Genel Başkanına nazire bile yapıyor.
Ama hiçbiri düştükleri çelişkiyi açıklamaya tenezzül etmiyor. Çelişki şu: Parlamenter sistemde, hele de özledikleri dönemde cumhurbaşkanlığı makamı semboliktir. Törenden törene görünen, etliye sütlüye karışmayıp yetkilerini vesayet odaklarına teslim eden bir frak... Ama bakıyoruz, karşı ittifakın cumhurbaşkanı adayları kolları sıvamış meydanlara inmiş bile. Kimse de demiyor ki, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
ÜÇ: Erdoğan karşıtlığı 2013’ten itibaren nefrete dönüştü. Erdoğan’ın siyasi becerisiyle ve arkasındaki halk gücüyle baş edemedikçePKK ve FETÖ kanallarından başlamak üzere “diktatör”, “tek adam”, “yezid” iftiralarını yaydılar. Bu anti-kampanyaya muhalefet partileri gönüllü katıldı. 24 Haziran’a giderken en büyük argümanları yine bu. Ama diktatör dedikleri Erdoğan’ın yerine geçmek, onun kullandığı meşru yetkileri kullanmak için neden yarıştıklarını ısrarla açıklamıyorlar.
DÖRT: Rejimi değiştirecekler, diyorlar. Ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin demokratik yönetim biçimlerinden biri olduğunu, dünyada sayısız başarılı örneği bulunduğunu, rejimin yine Cumhuriyet olmaya, egemenliğin millette kalmaya devam edeceğini bir fanusa hapsettikleri tabanlarından gizliyorlar.
BEŞ: Diyorlar ki; bunlar parlamentoya kilit vuracak. Amma velakin yeni sistemde Meclisteki sandalye sayısının 550’den 600’ye çıktığını, seçilme yaşının 25’ten 18’e indiğini, Meclis’in yasama organı olarak işine odaklanacağını ve eskisinden güçlü bir şekilde Hükümeti denetleyeceğini dikkatlerden kaçırıyorlar.
ALTI: Halkın seçme hakkı elinden alınıyor gibi bir dip iddiaları var. Halkın, önüne gelen sandık sayısının ikiden üçe çıktığını, bu yolu 2007’den beri büyük bir mücadeleyle AK Parti’nin açtığını bilmediğini sanıyorlar galiba.
YEDİ: Bir başka tezat/yalan da şu: AK Parti rakiplerini elemek için barajı kaldırmadı, Erdoğan falanca adayı kıskanıyor. Gülmeyin lütfen, kampanyalarının ana fikri bu. Lakin şunu unutmasalar iyi olur: Meral Hanım da, Temel Bey de Cumhur İttifakı sayesinde Cumhurbaşkanlığına adaydır bugün. Erdoğan ve Bahçeli 100 bin imza ile adaylık imkanını yasaya koymasaydı ikisi de rakiplerinin görüş alanına bile giremeyecekti.
SEKİZ: Seçimlerin şaibeli olacağına dair bir söylentiyi seçimlerden önce yayarak sandıkta yaşayacakları kayba şimdiden bir mazeret üretmeye çalışıyorlar. Üstelik kaç seçimdir kurdukları timlerle sandıkları ve seçmenleri taciz etmelerine rağmen…