
Fotoğrafta, musalla taşında yatan kişi,
İslam alimlerinden Prof. Dr. Mustafa Müslim...
Soyadı size tanıdık gelmiş olabilir.
Terör örgütü PYD elebaşlarından Salih Müslim'in ağabeyi kendisi...
Cenaze namazı da 3 yıl önce Gaziantep'te kılındı...
Devlet erkanı, kentin ileri gelenleri onu son yolculuğuna uğurladı.
Peki ama ağabey Müslim neden Türkiye'de öldü?
İşte en kritik soru bu...
Musalla taşındaki cenaze emperyalizmin, Siyonizm'in kardeşi kardeşe nasıl düşürdüğünü, nasıl kırdırdığını gösteriyor aslında. Zira PYD elebaşının ağabeyi Prof. Dr. Mustafa Müslim, ABD'nin, İsrail'in bölge planlarına karşı çıkan Kürt önderlerden biriydi...
Terör örgütü PYD tarafından öldürülmedi belki ama canını kurtarmak için Gaziantep'e kaçmak zorunda kaldı... Gaziantep'te Suriye hasretiyle emanetini teslim etti.
Prof. Dr. Mustafa Müslim'in ölmeden önce yaptığı açıklamayı tarihe not düşülecek bir ibret vesikası gibi buraya yazıyorum...
"Tarih bugün yine tekerrür ediyor. Rusya ve ABD Kürtleri destekliyor, özellikle de Suriye'dekileri. Çünkü belli niyetleri ve belli çıkarları var. Bu bölgede yalnızca Türkiye bunlara karşı çıkıyor. 'Arapların ve Kürtlerin sayesinde onların belini bükebiliriz. Suriyeli Kürtlerin eliyle Türkiye'ye vuralım' diyorlar. Amaçlarına eriştiklerinde Kürtleri tekrar yüzüstü bırakacaklar."
Yani Prof. Dr. Mustafa Müslim, yıllar önce bugün yaşananları işaret ediyor. Aynı zamanda çıkış yolunu da paylaşıyor.
"Kürtlerin kendi tarihlerinden ders çıkarmaları ve büyük devletlere güvenmemeleri gerekir. Burada ben şunu diyorum: Kürtler bulundukları ülkede Müslümanlarla el ele vermeleri gerekir. Kürtler, Türkiye, Suriye, İran ve Irak'ta, Kürtlerin hakkını tanıyan ve kabul eden Müslümanlarla hareket etmeliler. Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının olduğunu kabul eden Müslümanlarla olmalılar. Çünkü böyle Müslümanlar ancak Allah'tan korkarlar."
Bu yüzden alnına haç çizip televizyon ekranlarında boy gösteren ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio gibi, "Ben buraya bir Yahudi olarak geldim" diyen selefi Blinken gibi, "Vadedilmiş topraklar" hezeyanı ile büyük işgallerine güç toplayıncaya kadar Kürtleri emanetçi gören Siyonistlerin ipiyle kuyuya inmeye kalkanlar bir kez daha gerçeklerle yüzleşti.

SİYONİZM'İN GERÇEK YÜZÜ
Sizi Nahala Derneği'nin kurucusu Daniella Weiss ile tanıştırayım. İsrail kendisini 2025 Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi. Aslında onu iyi tanıyorsunuz. Fotoğrafını ben TRT World'ün "Kutsal İşgal" belgeselinden aldım. Orada elinde Gazze haritası ailelere kişi başı bir kilometre kare olacak şekilde arsa dağıtıyor.
Bombardıman sürerken Yahudi hırsızları Gazze kıyılarında deniz turuna çıkarıyordu. Weiss şimdi Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi.
Zira çarpık zihniyetlerine göre Filistin topraklarını Filistinlilerden temizleyerek oralara barış ve huzur götürüyorlar.
Yine belgeselden bir ifadeyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Röportajı yapan kişi İsrail'in "Vadedilmiş Topraklar" hezeyanı ile ilgili olarak "Buralar komşularınız toprakları nasıl olacak?" diye sorduğunda işgalci, soykırımcı Weiss, yüzünde müstehzi bir tebessümle önce "Bunu mümkün olduğunca dostane yöntemlerle gerçekleştirmek isteriz. Ama bize karşı sert davranırlarsa birtakım özgürlükçü yöntemlerimiz de var" ifadesini kullanıyor.
Ardından "Netanyahu bana bugün 'ileri karakol kuracağız git' dese koşa koşa giderim" diye gururlanarak konuşuyor. Tüm bu akıl tutulması zırvalarını da "Kutsal kitabımızın bize verdiği yetkiyle yapacağız" diyerek köktendinci zihniyetini ifşa ediyor.
Siyonizm'in gerçek yüzü budur.
Bu yüzden bu yüzü tanımak, anlatmak, unutmamak savaş zamanlarında olduğu kadar barış zamanlarında da hepimizin görevi olmalıdır. Weiss'in "Birtakım özgürlükçü yöntemlerimiz var" ifadesi tam da bölgemizde oynanmak istenen oyunların, yazılan senaryoların itirafıdır. Şam'daki anlaşmanın imzalanmasının hemen ardından işgalci İsrail'in Suriye'deki Dera bölgesine hava saldırısı yapması da tesadüf değil bir mesajdı aslında. Bu yüzden bizim pusulamız Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şu sözü olmalıdır...
"Bizler binlerce yıldır bu coğrafyada bir arada yaşamış, birlikte yaşamış, aynı kaderi paylaşmış insanlarız. İnşallah, ebediyen burada yan yana yaşamaya devam edeceğiz. Türkler, Araplar, Kürtler, Sünniler ve Aleviler olarak birbirimizin hamisiyiz, dostuyuz, kader ortağıyız."
Bu yüzden bugünlerde fay hatlarını tetikleme çabalarına karşı herkesin uyanık olmasında fayda var.

İKLİM AKDENİZ OLUYOR
Şam'da atılan imzalardan sonra herkes aynı soruyu soruyor, "Kim kazandı?" Ve herkes kendi meşrebinden cevaplar veriyor.
Örneğin Erbil merkezli Kürt medya organı Rudaw'ın Suriye'deki Kürt kanaat önderleri, siyasi parti temsilcileriyle yaptığı röportajlara bakarsak, terör örgütü PYD elebaşı Ferhat Abdi Şahin'in imza attığı anlaşmadan büyük hayal kırıklığı ve memnuniyetsizlik duyanlar kadar, akan kanın durması açısından birlik, beraberlik, dirlik açısından olumlu bulanlar da var... Bir kere şunun altını çizmek gerekiyor. Müzakere masasında herkes bir şeyler kaybeder. Herkesin mutlu olduğu bir anlaşma yapmak da mümkün değildir. Ama Şam'da atılan imzalarla birlikte en azından şunu söyleyebiliriz. "Suriyeliler kazandı"
Zira ABD, İsrail'in tüm çabalarına karşın Suriye'den çekilme işareti verdi... Aynı zamanda ABD Dışişleri Bakanlığı "Anlaşmadan memnunuz, katkı sunmaya çalışacağız" açıklaması yaptı.
Yani "Teröristan Projesi"nin çöp olduğunu kabullenmiş vaziyetteler.
Türkiye bunu elbette sahada bileğinin gücüyle, masada güçlü diplomatik çabalarla gerçekleştirdi.
Ben size bu yazıda terörsüz bölge fırsatlarını anlatmak istiyorum.
Bakın Irak'taki Kalkınma Yolu Projesi sadece bir örnek...
Benzer şekilde Suriye ile de ortak yürütülebilecek birçok fırsat var.
Yeter ki bu coğrafyada akan kan gözyaşı dursun, terör örgütleri tarih olsun... Görmek isteyen için Türkiye'nin doğu ve güneydoğu illerinde terörün gölgesi kalktıktan sonra oluşan huzur iklimi yeter de artar bile. Zira kim ne derse desin artık Türkiye'nin sancılı bölgelerinde iklim Akdeniz olmuştur.
Kim bilir belki gün gelir.
Türkiye'nin liderliğinde Avrupa Birliği benzeri bir bölge kardeşliği hayata geçirilir. Tıpkı Gürcistan'la olduğu gibi sadece kimlikle Irak'a, Suriye'ye Lübnan'a, Ürdün'e, İran'a seyahat ettiğimiz günler olur...
Yeter ki biz birbirimizin "Hamisi, kardeşi olmaya" karar verelim...
Sırtımızı birbirimize yaslayalım...
2015'te "Hendek terörü" sırasında Kürt Dede'yi sırtında taşıyarak çatışma bölgesinden çıkaran Mehmetçik fotoğrafı bu coğrafyanın tek gerçeğidir... Takdir milletin elbette...