Vahşi sanayileşmeyle ona paralel olarak büyüyen vahşi kapitalizmin dünyaya ve insanlığa yönelik olarak gerçekleştirdiği tüm eylemleri; 'talan' olarak değerlendiriyor çoğu akademisyen.
Üretimin artması, sanayileşmeyi çoğaltırken, endüstri sektörleri, çevreyi, çevreye bağlı tüm yaşam zincirlerini geri dönüşümsüz bir olumsuzlukta etkilemiştir çünkü. İlk başta; üretim, tüketim, işçiler, işçi hakları gibi konular, mali açıdan çoğalmayı, ekonominin, hukukun, politikanın hızla dönen çarkları anlamına geliyordu, zenginleşme ve büyüme demekti bu... Daha çok makine, daha çok işçi, daha fazla üretim, daha fazla ve çok çeşitli tüketim derken, atmosferi, denizleri, akarsuları, ağaçları, bitki florasını, hayvan habitatını değiştiren bozan, bir ucu iklim dengesizliğinden, küresel ısınmaya, diğer ucu su ve enerji krizine dayanan bir bitirişin acıklı öyküsünü hep birlikte yaşıyoruz...
Güneşten gelen zararlı ışınların süzülerek sadece faydalı ışınların dünyaya ulaşmasını sağlayan atmosferimiz, vahşi sanayileşme yüzünden zarar gördükçe, filtreleme özelliğini maalesef kaybetmektedir. Bu durumda güneşten gelen zararlı ışınlar, dünyaya zahmetsizce ulaşır. Ortaya çıkan bu durum 'sera etkisi' olarak adlandırılır. Sera gazları atmosferde ısıyı ve kızılötesi ışınları absorbe ettikleri için, gezegenimizin normalin üzerinde ısınmasını sağlarlar. Sera etkisinden sorumlu ana gazlar arasında; karbondioksit, metan, nitröz oksit, su buharı ve florlu gazlar bulunur. Bu gazların belirli bir limitten sonra hayati tehlike yarattığını adım adım tecrübe ediyoruz.
Lakin bugün küresel ısınmayı, klimatik denge bozukluğunu, soyu tükenen canlıları konuşurken, sadece sonuçlar üzerine odaklanıyoruz. Asıl hesap sormamız gerekenler; bu ağır sonucu tüm insanlığın ve gezegenin üstüne yıkanlar değil midir? Zehirli sera gazı salınımı yüzünden atmosferde açılan devasa delikler, güneş ışıklarının kontrolsüz ve bariyersiz bir şekilde yeryüzüne çarpması ve artan kanser hastalıkları bağlantısını, eriyen buzulları, radikal iklim değişikliklerini, yok olan bitki ve hayvan gruplarını, bu sonuç hakkında en çok sorumluluğu olanlarla konuşmamız gerekmiyor mu? Dünyaya bu ağır bedeli ödeterek zenginleşmiş uluslar, bugün çevreciliğin öncülüğünü yapıyorlar. Veya çevrecilik görüntüsü altında yeni bir hegemonya modeli geliştiriyorlar.
2021'de yapılan araştırmalara göre sera gazı salınımının en yüksek olduğu sektör imalat sanayisiydi. Isınma meselesi de sera gazı salınımının önemli bir başlığıydı...
Bir diğer önemli başlık ise hane halkının tüketimiyle ilgilidir ki, bu başlık en az imalat sanayi kadar, en az ısınma ihtiyacını karşılayan devasa sektörler kadar önemli bir başlıktı. Bilinçsiz tüketimle, tüketim çılgınlığıyla yakından ilgili bir gezegen tahribatı ile karşı karşıyayız. Tabiri caizse dünyanın kalbine indirmişiz...
İnsanlık, kontrolsüz sanayileşmeyle, kapitalizmle, ilerleme ve büyüme gibi kavramlarla hakikaten yüzleşmedikten sonra, küresel ısınma ile ilgili olarak alınacak tedbirler sadece yeni eşitsizlikler çıkartmaya yarayabilir. Söz gelimi, yoksul toplumların, geleneksel yöntemlerle hayatlarını idame ettirmeye çalışan kesimlerin, daha sıkı şekilde kontrol edildiği, hatta küresel ısınmanın sebebi olarak lanse edilebileceği bir durum, tamamen adaletsizlik olacaktır. Veya tüm çevre tedbirleri, zenginler zengin olduktan sonra alındığı için, yoksulların yoksulluğunu devam ettirmek adına çıkartılmış yeni bir piramit mi olacağı cidden tartışılıyor. Varsıl toplumların kontrol dışı hayat tarzını, modayı, tüketim trendlerini, istedikleri gibi devam ettirebilecekleri gibi bir endişeyi milyonlarca insan taşıyor. Malum 'how much money - how much life' denklemi üzerine kurulmuş bir hayat, hayatı para ile ölçen bir bakış açısı, 'ne kadar para- o kadar hayat' diyen toplumlar var... Onların karbon ayak izi nasıl ölçülecek?
Söz gelimi, tarımla veya hayvancılıkla uğraşan insanlar ne yapacaklar? Karbon ayak izleri takip edilerek ağır vergilerle mi cezalandırılacaklar mesela... Zaten ciddi çıkmazlar yaşadığımız ve genç emekçilerin asla yönelmek istemediği bu sektörlerin sonu ne olacak?
Bu konuda adaletsiz sonuçlara gidilmemeli. Karbon ayak izinin vergilendirileceğine dair işittiğimiz haber, tüm çevreci duruşuma rağmen beni de endişelendirdi...