Suudi Arabistan’ın liderliğinde şimdilik dokuz Arap ülkesinin (BAE, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Ürdün, Fas, Sudan ve Mısır) Yemen’e yaptıkları askeri müdahalenin adı Kararlılık Fırtınası.
Koalisyonun kararlı olduğu konu, Yemen’in Şii eksenin güney burçlarından birisi haline gelmesine engel olmak.
Şiiliğin bir kolu olan Zeyyidiye’ye mensup olan Husiler çok uzun dönemler boyunca ülkenin kuzeyinde etkin olmuşlar. 1960-1980 arasında süren iç savaşta, ülkenin ikiye bölünmesinde ve Yemen’de monarşi yerine cumhuriyet kurulmasını isteyen kesimlerin kışkırtılmasında Husilerin büyük rolü olduğu ileri sürülür. Tarihsel olarak Suudi yöneticilerinin düşman bellediği bu kesim, bugün ülkenin yeniden ikiye bölünmesine yol açacak bir ortak yaratmış vaziyette. Ancak bu bölünme ihtimalinin yarattığı risk, ulus-devlet bölünmezliği türünden bir kaygıya dayanmıyor; gayet stratejik nedenleri var.
Suudi yarımadasının güney batısında yer alan Yemen’in en “kıymetli” özelliği, dünyanın en önemli geçit yollarından birisinin kapısı durumunda olması.
Stratejik mücadele
Bir yandan Kızıl Deniz’in çıkış noktasını tutan Yemen, öte yandan Hindistan’a uzanan deniz yoluna hakim. Ayrıca Afrika’nın doğusunda Somali gibi son derece stratejik bir bölgenin de tam karşısında yer alıyor. Bu haliyle bakıldığında Yemen üzerinde kimin hakimiyeti varsa, dünya ticaret yollarında, enerji taşımacılığında onun ağırlığı olduğu söylenebilir.
Husilerin, yani Şiilerin başta Aden olmak üzere Yemen’in söz konusu stratejik önemini ortaya koyan bölgelerinde etkin olması, sadece bir yönetim değişikliği talebiyle açıklanamaz. Son derece açık biçimde Husilerin başlattığı kalkışma, Aden geçişinin Şii egemenliğine sokulması amacı taşıyor. Diğer bir ifadeyle Yemen savaşı, dar anlamda bir İran-Suudi Arabistan savaşı; geniş anlamda ise Rusya-ABD mücadelesi anlamına geliyor.
Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de Şii milislerin bazen IŞİD, bazen El-Kaide, bazen Boko Haram, bazen de iktidar ordularına yönelik olarak yaptıkları askeri mücadelelerin arkasında İran’ın olduğuna kuşku bulunmuyor. Bu durumda IŞİD ya da El-Kaide gibi kuruluşların arkasında da Sünni eksenden ülkelerin olduğu düşünülebilir. Bununla birlikte, bugün yapılan operasyonlar Sünni ekseninin artık örgütler değil devletler üzerinden mücadele vereceğine işaret ediyor.
Devletler arası mücadele
İran’ın alan genişletmesine karşı çıkan ve “teorik” olarak ABD müttefiki olan Arap ülkeleri, ki bunlar arasında Mısır’ın da olması dikkat çekicidir, İran’a karşı bir operasyon başlatmış olarak kabul edilebilirler. Kim bilir belki Suriye’de etkisini kaybedeceğini hesaplayan İran’ın Yemen’i yeniden devreye sokmasıyla bu işler hız kazanmıştır.
ABD’nin İran’ı kazanma girişimiyle Arap dünyasını ve Arap ülkeleri-batı ittifakını ne denli zor duruma getirdiğini ortaya koyan bir yanı da bulunuyor bu gelişmelerin. Yani Obama yönetimine bundan daha açık biçimde “yanlış yaptın” denemez her halde.
ABD’nin yanlış İran politikasının boyutlarının ne denli büyük olduğunun ortaya konması, muhtemelen sadece Suudileri ilgilendirmiyordur. Birleşik Krallık ya da İsrail’de de “biz demedik mi?” diyen çok sayıda siyasetçi olduğu söylenebilir.
Tüm bu gelişmelerin Ortadoğu’yu çok daha keskin bir mücadele alanına getireceği söylenebilir. Ancak bir de iyi haber olabilir ki, o da en azından Sünni ekseninin artık örgütler yoluyla mücadele sürdürmeyeceğinin açıklık kazanması. Bundan böyle devletler, ordular, koalisyonlar alanda olacak gibi. Bu da en azından bazı yerlerde IŞİD ya da El-Kaide gibi örgütlerin zayıflayacağını, yerine ya var olan iktidarların ya da yeni kurulacak iktidarların güçleneceğini ima ediyor.