İnsanlar çoğu zaman bir konuda karar verirken ya egemen ideolojiye ya da herkesin kabul edeceğini düşündükleri bir ön yargıya göre hareket ederler. Böyle olunca diğerleri bu karara karşı çıkmakta zorlanır. Çünkü böyle bir durumda resmi ideolojiye ya da topluma düşünceleriyle hakim olan kişiye karşı çıkılmış olur. Bunu bilenler toplumdaki egemen görüşün devamını ve kendi istedikleri gibi yorumlanmasını ister ve düşünceyi buna göre sağlamlaştırırlar. Mesela bugün CHP karar verirken Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine göre hareket edilmesini ister ve bunun sembolü ve kurucusu sayılan Atatürk’e itaat isterler. Ancak kendi görüşlerinin mi esas alındığı muteber kaynağı buna göre mi yorumladıkları bilinemez. Aynı şey MHP için de geçerlidir. Her farklı görüşü Türkçülüğe aykırı bulurlar. Bunda haklı olabilirler ama tartışma bir ulusun bir soya dayanarak mı yoksa aynı dünya görüşüyle mi tarif edileceğidir. Bunu bilen güçler operasyonlarını buna göre hazırlarlar. Ülke içinde çatışmalar, ayrışmalar yaratırlar.
Oysa bir devletin vereceği kararın şu veya bu düşünceye uyması değil gerçeklere ve dünya şartlarına uygun olması gerekir. Mesela Suriye’deki yönetime karşı politika oluştururken bu bölgedeki değişimin ne olacağını ve mevcut iktidarın devam edip edemeyeceği kararlaştırılmalıdır. Bu güçteki bir ülkenin yerli araçlarla dünyadaki büyük güçlerle mücadelesi imkansızdır. Zaten dış politikada büyük güçlerden biriyle, yani sizin beklentilerinize uygun bir güçle ittifak yapmak gerekir. İzleyeceğiniz politika belirleyici olmasa bile cephenizin kazanmasını sağlayabilir. Biz geçmişten beri kullandığımız düşünce ile yolumuzu çizeriz ve talih bizim olduğumuz tarafı desteklerse de kazanırız. Üstelik böyle durumlarda iç politikada beraberlik sağlanamadığı ve iktidarla muhalefet farklı güçlerin yönünde davrandığı için politik etkimiz ilgilendiğimiz diğer ülkeler üzerinde sınırlı olur. Mesela Suriye sorununda CHP mevcut yönetimi destekliyor. Eğer Suriye’deki bugünkü iktidar kaybederse, onu destekleyenler de kaybetmiş olur. Dolayısıyla Suriye halkının yanında olunursa yönetim değişse bile bize çok benzeyen halkı ile gelecekte daha iyi ilişkiler kurulur ve politik etkimiz daha tesirli ve olumlu olur. Eğer halkın hiçbir önemi yoksa ve ülkenin kaderini mevcut yönetim belirleyecekse, onunla halk da belli bir güce sahipse ancak o zaman yönetimin yanında olmak gerekir.
***
Dış politikadaki sözler genellikle gerçeği yansıtmaz, söylemler; iktidarın dış politikasının ambalajıdır. Şu anda benim düşüncem Suriye’deki rejimin değişeceği ve halkın etkisinin büyüyeceği yönündedir. Ancak bu durumda dahi dış güçlerin farklı etkileri var olacaktır ve ülke mecburen kurgulanan bir dengenin içinde yer alacaktır. Dış güçler iktidarı etkilemeye çalışabilirler. Buna rağmen biz halkla birlikte olmalıyız ve hangi dış gücün kontrolü işimize gelirse onun tarafını desteklemeliyiz. Türkiye henüz bir güç odağı değildir ama ufukta görünen budur. Herkes Suriye halkının kendini yöneteceğini ve hiçbir güçle beraber olamayacağını düşünür. Ama aklın yolu, onlar için, Türkiye ile birlikte olmayı gösterir. Biz aynı devletin hudutları içindeki Kürtlerin de bağımsız devlet olması ihtimalini düşünür endişe ederiz. Oysa öyle bir devlet kurulursa, hiç şüphesiz yabancı bir gücün uşağı haline gelir ki bu çok yanlıştır. Çünkü onların devleti daha da güçlenecek olan Türkiye Cumhuriyeti’dir ve onlar bu ülkenin eşit yurttaşlarıdır. Durumu soya göre tarif edenler iç politikadaki kazanç uğruna sanki halklar arasında fark varmış gibi davranıyorlar. Oysa dünyanın her yerinden gelen farklı soylar bu ülkede binlerce yıl yaşamışlar ve vatandaşlarımız olmuşlardır. Her bir ferdimizin vatandaş olarak diğerlerinden zerre kadar farkı olamaz.