Son olarak Kartal Tibet’in 1970’te canlandırdığı Karaoğlan ‘teknoloji destekli’ olarak genç aktör Volkan Keskin’le beyazperdeye dönüyor. Ocak ayında vizyona girecek filmin oyuncuları, yeni Karaoğlan’ı anlattı.
DÖNEM filmleri Türk Sineması’nın son modası. Fetih 1453 filminin 6 milyon izleyiciye ulaşması, yapımcıları daha da hareketlendirdi. Bu yoldan giden yeni bir film daha çekiliyor. Suat Yalaz’ın kaleminden doğan Karaoğlan 40 yıl sonra yine bir sinema filmi olarak karşımıza çıkıyor. Kudret Sabancı’nın yönettiği filmde Karaoğlan’ı Fetih’in Balaban’ı Volkan Keskin canlandırıyor. Sevgilisi Bayırgülü’yse Leyla ile Mecnun’dan hatırlayacağınız Müge Boz. Akıl çelmeye çalışan Prenses Çise, Özlem Yılmaz ile vücut buluyor. Filmin setine gittik ve bu üç oyuncuya kayıt cihazımızı uzattık. Hem yeni ve önemli bir projenin parçası olmanın heyecanını yaşayan hem de bu sıcaklarda alt alta üst üste filmi çekmeye çalışan oyuncular neler yaşadıklarını anlattı. Müge Boz hazırlıklarda yeterli performans gösteremediği zaman ceza olarak 10 şınav çekmiş, Volkan Keskin ise çekimlerin ilk gününde burnunu kırıyormuş.
ÇOCUKLUĞUNUN KAHRAMANINI OYNUYOR
-Çizgi roman Karaoğlan’ı okudunuz mu?
M.B: Bu projeye dahil olduktan sonra okudum.
Ö.Y: Kartal Tibet’in filmlerinden biliyorum ama okuduğum bir çizgi roman değildi.
Bu proje geldikten sonra internetten biraz bakındım. Ortam çok eğlenceli, her şey çok güzel gidiyor. İnşallah bu güzellik perdeye yansıyacak.
V.K: Biz 83’lü olanlar sanıyorum Karaoğlan gibi çizgi romanları takip eden son kuşağız. Zevkle okurdum. Ne büyük mutluluk ki beyazperdede canlandırma şansına da sahip oldum.
- Eski Karaoğlan filmini izlediniz mi?
M.B: Tabii ki izledik. Özellikle bu film teklifi gelince bir kere daha izledim. Nostaljik ve eğlenceliydi. Bize de bir örnek oldu tabii.
V.K.: İzledim fakat oradan çok şey almak istemedim. Bu filmi izleyenler farklı bir Karaoğlan görsün istedim. Sonuçta bu filmin hikayesi de yeni. Yönetmenimiz Kudret Sabancı ve Karaoğlan’ın yaratıcısı Suat Yalaz’ın hazırladığı bu projenin benim için anlamı büyük. Karaoğlan severlerin yabancılık çekmeyeceği ama yeni bir kimliği de barındıran bir uyarlama...
-İki Karaoğlan arasında nasıl bir fark var?
M.B: O dönemle bu dönemi kıyaslamamak gerekir. Farklı kişiler oynuyor, enerjiler farklı. Bu yüzden yorum farklılığı tabii ki var. Sonuç olarak aynı yerden yola çıkılıyor. Benzerlikler ve farklılıklar mutlaka vardır. Elimizden geldiğince abartısız yapmaya çalıştık. Teknik anlamda eskisiyle birçok farklılıklar vardır. Dövüş ve kılıç kullanmayı öğreniyoruz, diğer taraftan bunları kameraya göre yapmayı öğreniyoruz.
MÜGE BOZ’A HER HATADA 10 ŞINAV
-Dövüş çalışırken zorlandınız mı?
M.B: İlk geldiğimde tek kız ben olduğum için biraz tedirgin oldum ama hiçbir zaman bir harekette “Hocam ben bunu yapmayayım” demedim. Yanlış harekette on şınav cezamız vardı. Onları bile sonuna kadar yaptım. Bu sıcakta koşuyor, güneşin altında çekim yapmanın zorluklarını düşünüyorduk. Buna alıştırdılar bizi.
Ö.Y: Hazırlıklar güzel, yoğun ve zaman zaman yorucu geçiyor. Ekip iki aydır hazırlanıyor ben 10 gündür hazırlanıyorum. Prensesi canlandırdığım için sadece at binme eğitimi aldım. Çok eğlenceliymiş. İlk gün dört nala gittim. Hocam tebrik etti beni.
-Rolünüzden biraz bahsedebilir misiniz?
Ö.Y: Çise karakteri prenses olduğundan dolayı sürekli hizmet ve minnet görmüş,buna alışmış. Karaoğlan da onu prenses değil insan olarak görüyor ve ikisinin çatıştığı noktalar oluyor. Bu yüzden prensesin ilgisini çekiyor.
-Prenses, yine kötü karakterde mi?
Ö.Y: Hayır. Bu prenses kötü bir karakter değil. Karaoğlan’ı Bayırgülü’nden ayırmaya çalışmak gibi bir düşüncesi de yok. Bazen hissettiklerini konumundan dolayı uygulayamıyor. O bir prenses ve ağır olmak zorunda.
KEMİKLER ÇATIRDADI
-Film için ne gibi hazırlıklar yaptınız?
V.K: Evet, at eğitimi alındı onda çok zorluk yaşamadım. Dövüş için Almanya’dan bir ekip geldi. Hava sıcak olduğu için o biraz zorladı. Düşünün bu güneşin altında dövüş koreografileri çalışmak, alt alta üst üste hiç de kolay değil.
-Başınıza bir kaza gelmiş?
V.K.: Evet, hepimize ufak tefek şeyler oluyor hatta kim önde diye sayıyoruz. Camoka’yı canlandıran Hasan Yalnızoğlu ile bilikte kazalarda önde gidiyoruz. Çekimlerin ilk gününde Hasan bir dövüş sahnesinde neredeyse burnumu kırıyordu. Başka bir sahnede ise Hasan’ın canı yandı. Ama yine de bizi etkileyecek, işimizi kısıtlayacak herhangi bir şey olmadı.
-Kılıç kullanıyorsunuz...
V.K: Kılıç eğitimi aldık, öğreniyoruz inşallah.
-Sizin bu ilk uzun metraj tecrübeniz mi?
Ö.Y: Evet ilk tecrübem, o yüzden diğerlerinden ayrı bir heyecanım var.
-Oyuncu koçu Turgay Tanülkü’yle nasıl bir çalışma içine girdiniz?
Ö.Y: Turgay Hoca hepimizi eğitiyor. Onun öğrencileri gibiyiz. Ne derse elimizden geldiğince yapmaya çalışıyoruz.
-Sizin bu yıl kaçıncı filminiz?
M.B: Bu filmle beraber üç sinema filmim oldu. Bu yıl içinde Leyla ile Mecnun’dan sonra Bir Hikâyem Var filminde de başrolü oynadım.
-Dizi tecrübeniz var. Bu yapımın da büyük bütçesi. Arada ne fark gördünüz?
M.B: Her şeyin programlı ve yerli yerinde işleyişine tanık olduk. Üniversiteye gidiyor gibiydik. Sabahları belirli derslerimiz vardı, birinden çıkıp öbürüne giriyorduk. Oyuncu koçumuzla okuma provalarımız vardı. Ama çok güzeldi eğlendik.
V.K: Arada o kadar büyük farklar var ki saymakla bitmez. Herşeyden önce filmin yapımcısı Erol Avcı’nın bu filme verdiği önem yeter. Yönetmenimiz Kudret Sabancı da sıkı bir Karaoğlan takipçisi olduğu için çok hakim olduğu bir konuyu başarılı sinemacılığıyla birleştiriyor. Kameranın arkasında hem böyle bir yapımcı hem de yönetmen olunca size de olaya konsantre olmak kalıyor. Biz de oyuncular olarak kendimizi karakterlerimize veriyoruz, onlara yeni ne katabiliriz diye kafa patlatıyoruz. Bir de Turgay Hocamız bizi ekip olarak çalıştırıyor.