Son yazımda yurtdışında bir “vakfın” düşünce-sorgulama toplantısına katıldığımı paylaşmış ve “oluşan Türkiye algılamasını” aktarmaya çalışmıştım. O konuya kaldığım yerden önümüzdeki günlerde devam edeceğim...
Sevgili dostlar, uzun süredir tanıdığım ve özellikle “İsrail’in ne yaptığını” çok iyi bilen bir dostumla karşılaştım. Bana Mossad kitabı yazarı Zohar ile yaptığımız programı gördüğünü ve bazı detayların çok dikkat çekici olduğunu söyledikten sonra çok ilginç bir tespitte bulundu; “...İsrail iyi niyetle ambargo kaldırmak dahil her adımı atabilir fakat Türkiye’de savcıların çok net bir şekilde de farkettiği gibi “Türk kamuoyunda 1990’lar sonrası başlattığı ve 2003’e kadar kesintisiz sürdürdüğü” algılama ambargosunu kaldırması ve “içeride filizlendirdiği karanlık odalardan vazgeçtiğini” açıkça ortaya koyması gerekli”...
İsrail için son yıllarda en sert yazıları yazan biri olarak söyledikleri beni gerçekten düşündürdü; acaba bu samimi adım da atılacak ve ilişki normale dönebilecek miydi ? Ben bunları düşünürken dostum devam etti; “...Türkiye’de kamuoyu oluşturma ve baskı altına alma projesi 1990’lar sonrasında özellikle 1994 yılında en büyük medya organının el değiştirmesi ile başladı ve büyük basın organlarındaki bazı isimler ile bunlara sonradan eklenen internet abisi kılıklı adamlarla süreç devam etti. Bugün Türkiye’de yabancı servisler üzerinden fonlanan Ergenekon ONLİNE üç isim üzerinde dönüyor. D.P, S.Y, H.Ö...Bu isimler ve sahip oldukları bağlantılar, kamuoyunda algılama-itibarsızlaştırma-şantaj ve iftira operasyonlarını yönetiyorlar...Aslında iş bu kadar da basit değil. Şöyle düşün; bu ülkede yaşayan herkes yahudi kökenlidir tezini savunan kitaplar yazıldı, bunlar günlerce kamuoyunda tartışıldı ve ortaya şöyle bir algılama çıktı; Türkiye’deki en etkili insanlar Yahudi kökenli olup, İsrail, Türkiye’de İsrail’den daha güçlüdür...Düşün bir; son 10 yılda 7 Türk gazeteci defalarca İsrail’de eğitime gittiler, kim bunlar ? Bir kısmı hala Türk televizyonlarında çalışıyorlar”...
Sevgili dostlar, duyduklarım “korkunçtu”, bildiklerimdi ama ilk defa bu kadar NET ve planlı ortaya konmuştu. Dostum şemaları çizdi, ilk halkayı, sonrasındakileri ve tam şebekeyi saatlerde anlattı. Söyledikleri o kadar ilginçti ki; bazı isimler ve onların haklarındaki “karalama-itibarsızlaştırma” kampanyalarının nasıl içeriden bazı medya baronları ve dışarıdan nasıl sipariş edildiğini hatta benim hakkımda “İşten ayrılma-Siyaset ve Danışmanlık” algılamasının oluştuğu dönemlerde yürütülen “itibarsızlaştırma kampanyalarının” tam detaylarını (siparişi verenler-alanlar olmak üzere) önüme koydu...İş bu kadar da basit değildi; yabancı servisler sadece bir ayaktı, Türkiye’deki “Ergenekon Online” özel şirketler, ürünler, siyasetçiler, Yargı mensupları, askerler ve daha birçok kişi ve konuda sipariş üzerine faaliyet gösteriyor, aldığının karşılığını veriyordu...
Sonuç: Türkiye’de “Ergenekon Online” tam olarak çözülemeden “Ergenekon-Balyoz-28 Şubat” gibi önemli dosyalar açıklığa kavuşturulamaz...Daha açık ifadesiyle; “Türki ile gerçekten dost olmak isteyenler” Türkiye’de iş tuttukları “karanlık oda’ları” terketmeden ve Türk Devleti bu odalara son hücresine kadar girmeden “diğer davaların” ilerlemesi ve karanlıkların aydınlığa dönmesi mümkün değildir...
Son söz : Bu satırları “İsrail’e düşman bir tutum” içinde yazmadım. Attıkları adımları bir Türk vatandaşı olarak temkinli bir iyimserlikle karşılıyor, şahsım adına Devletlere parallel olarak “yeni bir sayfa açıyor” ve arada ilişki tesis edildiği durumda ihtiyaçları kalmadığı için “karanlık odalardaki” adamlarını terk ederek NORMALLEŞME sürecine girmelerini gerçekten istiyorum...OrtaDoğu’da “YENİ BİR DÜZEN” ve BARIŞ Türkiye’siz asla ama asla OLAMAZ !
Doğan’ın kafası karıştı...
Hürriyet’in “cübbesiz Ahmet’i” hergün bana sallıyor, sesimi çıkarmıyorum...Yazısı yok ki; adım geçmesin ! Yine cevap vermeyeceğim ama emin bir kaynaktan edindiğim bilgiyi paylaşacağım; “Cübbesiz Ahmet’i” Özkök, Doğan’a teklif etmiş ve şöyle demişti; ne de olsa bir zamanlar o camiada bulundu, bize yararlı olur...Bu mantık içinde kendisi “devşirildi” ve o köşeye yerleşti. Özkök, kendisini devşirirken, her zaman “limitlere” dikkat etti. Ramazanda Bebek balıkçısında eline rakı kadehi verdi ama tam olarak kopmaması için de projeyi özel yönetti...Bundan birkaç gün önce özellikle “cübbesiz” CNN’deki programa bile çağrılmayınca Doğan’ın kafasında bir soru işareti oluştu ve Özkök ile şu konuşmayı yaptı; artık bir misyonu, bir anlamı yok, tam tersi her yere bulaşıp başımızı belaya sokuyor, sen getirdin, şimdi bul bir çözüm...
Sevgili dostlar, “cübbesiz’in durumu” işte aynen böyle. Ne yukarı, ne aşağı, ne misyon, ne da anlam...Ne yapacak bu arkadaş ? Herkese BULAŞACAK ! Var mı başka çaresi ?