Dün yine terör bizi, hepimizi vurdu. İstanbul’un en tarihi ve nezih mekanı Sultanahmet’te Suriye uyruklu canlı bomba 10 kişinin ölümüne sebep oldu. Yaralılar var. Daha önemlisi morallerimiz bozuldu, ağzımızın tadı gitti. Ne yediğimizden ne içtiğimizden bir şey anladık.
Türkiye bir yandan PKK, bir yandan FETÖ ve bir yandan da çeşitli ülkelerin hedefi durumunda. Bu durumun bizleri ne kadar zorladığı aşikar. Normalde asgari ücret, reformlar, eğitim gibi sosyal alanlarda kritik ve bizi hedeflerimize götürecek meseleleri konuşmak varken gene terörden bahsediyoruz. Enerjimizi olduğu gibi terör ve teröristlere aktarıyoruz. Bizleri, Türkiye’yi en çok yoran da bu. Konsantrasyonumuza olmadık şeylere vermek durumunda kalıyoruz.
Terör ve terörizmle mücadelenin ne kadar zor olduğunun farkındayız. Hele Türkiye gibi yıllardır terörle mücadele eden bir ülke için meselenin vahameti ortada. Soğuk Savaş’ın önde gelen stratejisti Zbigniew Brzezinski, “Terörizm bir ideoloji değil yöntemdir ve bir yönteme savaş açmanın hiçbir mantığı yoktur” demişti. Batı ne yazık ki bu mücadeleyi iyi götüremiyor. Türkiye de bir yandan Suriye’deki belirsiz ortam bir yandan da DAEŞ ve PKK gibi azılı terör örgütleriyle mücadele ediyor. Güneydoğu’da PKK’ya karşı ciddi bir başarı elde edildi. Ama canlı bombaları engellemek çok kolay değil. Nitekim Fransa bu durumu 2015’de yoğun bir şekilde yaşadı.
Hem 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden hem de 7 Haziran ve 1 Kasım genel seçimlerinden sonra Türkiye’yi bu coğrafyada toz pembe günlerin beklemediğini hep yazdım, söyledim. Aynı sözlerimi burada yineliyorum. Türkiye ne zaman biteceği belli olmayan terör saldırılarının hedefinde. Türk güvenlik güçleri terörle mücadelede elinden geleni yapıyor. Benim bu konuda başarılı olacağımızdan zerre endişem yok. Ama bizi bekleyen başka bir tehlike var.
Nasıl Fransa’da da terör saldırılarından sonra ülkede bir bütünlük ve dayanışma olduysa bizde de olması lazım. Ancak bu asla gerçekleşmiyor. Kendisine aydın, gazeteci, akademisyen diyen bir grup insanın kime hizmet ettikleri belli değil. Hiçbir demokratik ülkede göremeyeceğimiz manzaralara şahit oluyoruz.
Düşünün bir grup akademisyen ihanet gibi bir metne imza atmışlar. Türk devletinin PKK terör örgütüne karşı haklı operasyonlarını eleştiriyorlar. Öyle bir metin yazmışlar ki, sanırsınız devlet masum insanları kafasına göre öldürüyor. O metinden bazı bölümler şöyle: “Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.
Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz.”
Bu metni imzalayan 1100 akademisyen benim gözümde haindir. Neymiş, devlet vatandaşına şiddet uyguluyormuş. Neymiş, sessiz kalıp suç ortağı olmayacaklarmış. Kimsiniz siz ya? Ne iş yaparsınız? Bu devlet ve millet size ne yaptı da bu kadar düşman oldunuz? PKK’nın şehit ettiği asker ve polislerimizi görmüyorsunuz. PKK’nın sivil vatandaşlarımıza yaptığı zulme tek kelime etmiyorsunuz. Ve ayrıca bu terörü destekleme cesaretini nereden buluyorsunuz?
YÖK 1100 karanlık kişiyle ilgili bir açıklama yaptı ve hukuk içerisinde gereken yapılacak dedi. YÖK bu konuda çok hızlı hareket etmeli. PKK terör örgütüne arka çıkan bu hainlerle ilgili gerekeni derhal yapmalı.
Dünyanın neresinde o ülkenin aydın ve yazarları terör örgütüne arka çıkar? Bu nerde görülmüş? Ben bu insanlardan utanıyorum. Türk devleti ihanet içerisinde olan herkese hukuk önünde hesap sorar. Kendilerini çok güçlü görenlerin ne hallerde olduklarını hep birlikte görüyoruz ve göreceğiz.