Valla Karadeniz’e gittim, nabzını ölçtüm ve geldim dersem yalan olur..
Bu hafta, bir gece ve bir günüm Samsun’da geçti. Ama bu nabız ölçmeye yeter mi sanmıyorum.
Gece 19 Mayıs Üniversitesi’nden hocalar ve öğrencilerle geç vakte kadar sohbet ettik. Değerli hocalarımızın çoğu 28 Şubat mağduru.
Vaktiyle görmezlikten gelinen, hatta onaylanan, sessiz kalınan çok büyük acılar yaşatmışlar insanlara; onurlarıyla, itibarlarıyla oynamış ve yaşam şevklerini kırmışlar..
Samsun’da çok hareketli bir kültürel ortam var. Endülüs kitabevi bilim ve sanat erbabının uğrak yerlerinden biri. Üniversiteden Metin Yılmaz hocayla beraber gittik, şöyle bir dolaştık. Her ay bir yazarı, akademisyeni konuk ediyor Endülüs. Böylesi etkinlikler büyük şehirlerde bile çok az yapılıyor artık. Üç kitap aldım Endülüs’ten. Vasili Grosman’n son romanı Her Şey Geçip Gider, William Faulkner’den Yenilmeyenler ve Ahmet Davutoğlu’nun 2002-2009 yılları arasında yayınlanan metinlerden oluşturulmuş kitabı: Teoriden Pratiğe-Türk Dış Politikası Üzerine Konuşmalar.. Yeni Türk dış politikasının mimarı Davutoğlu şöyle diyor:
‘İnsanlık tarihini şekillendiren birçok medeniyet birikiminden harmanlanan tarihi ve çok boyutlu eşsiz coğrafyasıyla Türkiye, tarihi akışın seyrini belirleyebilecek ülkelerin başında gelmektedir. ...Tarihin bu derece hızlı aktığı dönemlerde yaşanan olaylar çok kısa sürede tarih haline dönüşür ve an ile tarihi ayırt etmek gittikçe zorlaşır.’
***
Sayın Ahmet Davutoğlu’nun işaret ettiği bu zorluğun merkezinde bence, yeni yüzyılda bambaşka bir anlayış ve tarih bilinciyle inşa edilmekte olan Türk-Kürt ittifakı yer alıyor.
Şu günlerde yaşadığımız bir an mı, bir tarih mi? Davutoğlu’nun işaret ettiği gibi, bence ikisi birden ve çok değerli.
Gelelim şu nabız meselesine, Karadeniz’in nabzı nasıl atıyor acaba?
Samsun’da dinlediğim ve bana konferans sırasında sorulan sorulardan çıkardığım sonuç şu:
Özellikle Türk milliyetçileri, BDP ve PKK’ye çok kızgınlar.
Kızgınlık bariz bir şekilde korkudan besleniyor. Türk milliyetçileri, bence korkuyorlar. Ama bu korku, bir kardeşi kaybetme korkusu gibi geldi bana.
Türkler, Kürt halkını kaybetmek istemiyorlar. Her Türk milliyetçisinin çok değer verdiği bir Kürt arkadaşı oluyor mesela, söz arasında bunu ifade ediyorlar. Kürtler biraz mağduriyet bilinciyle olsa gerek, son zamanlarda ‘kardeş değiliz’ gibi hoş olmayan bir söyleme sarılırken, dikkat ettim Türk milliyetçi söylemlerde, kardeşlik ve dindaşlık vurgusu önde. Gelecekte, BDP’ye duyulan aşırı bir kızgınlığı ve öfkeyi normalleştirmeye yarayacak olan da bence budur.
İnsan kardeşine ilelebet kızgın ve öfkeli kalamaz ne de olsa..
Nitekim, gençler bu aşırı kızgınlığın ve öfkenin sebeplerini sorgulamaya başlamışlar bile.
Alperen bu gençlerden biri. Vaktiyle Erzurum’dan Bingöl’e yerleşmiş bir Türk aileden geliyor. Milliyetçi bir genç. Konferans bitiminde yanıma geldi. ‘Madem siz de bir Kürt aydınısınız, sizinle helallik almaya geldim’ dedi. Sebep ne ola ki diye çok merak ettim doğrusu. Anlattı Alperen. “Leyla Zana’ya, Mecliste Kürtçe yemin etti diye çok öfke duydum çok kızdım. Bize bu söyleniyordu çünkü. Kürtçe yemin etti ve her şey berbat oldu. Yıllar sonra o metni okurken ‘Bu yemini Kürt ve Türk halklarını kardeşliği için ettim’ dediğini öğrendiğimde içime bir acı oturdu. Kızgınlığımın ve öfkemin ne kadar haksız olduğunu anladım. Kendimi aldatılmış gibi hissettim. İşte bu yüzden şimdi sizi görmüşken helallik isteyeyim dedim.”
Alperen’in duyguları, hissettikleri Karadeniz’in nabzını anlamaya yeter mi bilmiyorum, ama benimle böylesi bir duygudaşlığı paylaşma gereği duyan bir Türk gencini tanımaktan ne kadar memnun olduğumu söylemem gerekir.
Şu iki halkı kendi hallerine bıraksalar, her şey bambaşka olurdu, buna bir kez daha inandım.
O güzel, pırıl pırıl gençler arasında geçirdiğim birkaç saat çok iyi geldi doğrusu. Karadeniz’in nabzını gittim bir gece ve bir günde ölçtüm ve geldim diyecek durumda değilim elbette. Ama hissettiğim şu oldu: Karadeniz, çok öfke biriktirmiş olsa da, açılım sürecini ihanet olarak görmüyor.
Başbakan’a güven duyuyor ve Başbakanın bu güveni asla boşa çıkarmayacağına inanıyor.