Ermenistan’ın 80. Yılların sonlarında başlattığı, Azerbaycan topraklarında 2. Ermeni Devleti kurma hayali üzerine işgal süreci, büyük kayıplar ve acı soykırım sayfaları ile doldu. Dolup taştıkça, kimsenin gıkı çıkmadan mevcut işgal süreci üzerinden arabuluculuk misyonları devreye girdi.
Azerbaycan topraklarının işgaline kimse “dur” demedi, lakin işgal edilmiş sınırlar içinde Azerbaycan ateşkese razı edildi.
Tarihi arka planı muhakkak yazacağım, lakin burada esas değinmek istediğim farklı bir boyut var.
1991’de Yeltsin ve Nazarbayev’in girişimi ile ilk arabuluculuk süreci başlatılmıştı. Ateşkes imzalandı, lakin Ermenistan Azerbaycan’ın devlet adamlarının da içerisinde bulunduğu helikopteri Karabağ semalarında vurdu ve tüm heyet katledildi. Yeniden savaş doruk noktaya yükseldi. Evet, Ermenistan hep ateşkes imzalayıp sonra onu bozacak kadar devlet hukuku ve savaş hukukundan uzak bir yapıya, sadece bugünkü Paşinyan yönetimi ile sahip değil! Evvelden beri “Ermenistan” demek; hukuk kurallarının çiğnenmesi, katliamlar yapan anlamı taşıyan akıl demektir!
Rusya ve Kazakistan girişimi, Ermenistan’ın bu saldırısı ile sonuçlanırken, devreye AGİT girdi, daha doğrusu Ermenistan eliyle Batı’nın işe dahil olması oluşturuldu. İlk defa Karabağ meselesinin lokalden genele çıkması süreci de AGİT girişimi ile başlandı. Burada Ermenistan’ın misyonunu iyice anlamak lazım. Dün de, bugün de aynı misyon devrede!
O gün Batılı güçlerin devreye girmesi ve bölgenin yeni inşasında yeni aktörlerin devre içine dahil edilmesine Erivan geniş kapı açmış oldu. İşgalin mahiyetini anlamak için buralara cidden odaklanmamız gerekiyor. Şimdiki tabloyu okumak için, sürecin yol haritası anlam taşıyor. Evet 1992’de AGİT Minsk grubu oluşturularak ateşkes imzalandı. Ve Ermenistan o günden itibaren hep ateşkes ihlalleri ile devrede idi. Tabii Minsk grubu bunu tolere ediyor ve Azerbaycan’a hareket alanı bırakmadan, olayı soğutma peşinde idi. Minsk grubu eş başkanlığına Rusya, ABD ve Fransa onaylandı.
Lakin o gün kurulan masadaki devletlerin tutum ve pozisyonu, bugün aynı değildir. Mesela o günkü Yeltsin Rusya’sı Batı ile anlaşan ve neredeyse taviz veren Rusya idi. O gün Fransa boyutu farklı idi ve etkileyici pozisyona sahip idi. Şimdi bakıldığında ise Batı’yı karşısına alan Putin Rusya’sı söz konusudur. Fransa’nın ne ağırlığı, ne de etkisi söz konusudur. Böyle bir ortamda, zaten tasfiye dışında hiç bir yaptırım gücü olmayan Minsk grubunun “nasıl çözüm üretir” diye sormamız lazım.
Rusya kendi bölgesinde yeni genişleme planına asla izin vermiyor. İşte Paşinyan Ermenistan projesi, Rusya çevresinde yeni Gürcistan oluşturma gayretidir. İşin başka boyutu ve en önemli tarafı Türkiye’dir. 1992’deki Türkiye ile şimdiki Türkiye’nin boyut farkı, etki ve güç bakımından kıyaslanamayacak kadar büyüktür.
O gün Türkiye’yi hedef göstermeyenlerin, bugün Karabağ’ın çözümünde Türkiye’yi hedef göstermeleri manidardır. Fransa bir taraftan Libya’da kaybettiği etkisinin acısını yaşarken, diğer taraftan da Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek için Karabağ üzerinden hareket planını anlamlı gördü. İşin başlangıç provokasyonu da orasıdır. Lakin anlaşılan Rusya her ne kadar da Ermenistan taraftarı olsa da, bu gelinen noktada Paşinyan’sız Ermenistan modeli sürecini yakalamış gözüküyor. Türkiye’nin varlığı ve sahada fiili olmamasına rağmen, ismi ile kendinden bir numaralı hedef olarak söz ettirmesi, bize şunu izah etmekte. Kendisi alana inmeden, sürecin boyutunu belirleyen ve süreci Azerbaycan lehinde gelişmelere yönlendirebilen bir güç var karşılarında. Azerbaycan’ın toplum, devlet, ordu birliği ve Azerbaycan ordusunun bugünkü hazırlık performansı! Minsk grubu bu yeni gelişmeler içinde süreç yönetecek kapasiteye sahip olmadığını göstermiş bulunuyor. Eski yapı ile yeni süreci yönetemeyeceğine göre ya Minsk üçlüsü değişir veya yeni süreç belirleyen model devreye girer ve her iki versiyonda da Türkiye’siz sürecin sonuç vereceği mümkün gözükmüyor. Çünkü güç dengesi Türkiye ve Azerbaycan lehinde değişti. Çünkü o gün Ermenistan’a destek verenlerin arasındaki ilişkilerin boyutu değişti. Çünkü o gün Azerbaycan’ın çaresizliği bugün yeni çareler üreten akılla değişti. Çünkü artık dünyaya yön verecek kabiliyeti olan, bölgenin şekillenmesinde “olmazsa olmaz olan Türkiye var” meydanda.