Barış Pınarı harekâtı başlayınca daha iyi gördük ki, dünya üzerinde Türkiye karşıtı büyük bir cephe var ve lobilerin yürüttükleri kara propaganda Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı hedefe oturtmuş durumda.
Ermeni lobisi, Yahudi lobisi, FETÖ lobisi gibi müzmin hasımların yanında ABD’den AB’ye, İran’dan Mısır’a kadar birçok ülkede de Türkiye’den rahatsızlık duyanların sayısı hiç de az değil.
Erdoğan sanki bir ‘öcü’ gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu düşmanlıkların farklı birçok sebebi var; Türkiye’nin bölgesel güç olarak öne çıkması ve Erdoğan’ın bölge halklarını etkileyen bir liderlik sergilemesi bunda pay sahibi…
Erdoğan hem ‘oyun değiştirici’, hem ‘dönüştürücü’ bir liderlik sergiliyor. Küresel güçlerin tahammül edemediği Türkiye’nin devam edegelen oyunda ezber bozan hamleler yapması…
Kim ne kadar kara propaganda yaparsa yapsın, Erdoğan sadece kendi halkı değil bölge halklarının gönlünde taht kuran ve insanlığa katkıda bulunan bir liderdir.
Eğer bugün dünyada insanlığın gelişimine katkıda bulunuyor diye birilerine Nobel ödülü veriliyorsa, Erdoğan’a bırakın öcü muamelesi yapmayı Nobel ödülü verilmelidir.
Malum Nobel ödülleri edebiyat, fizik, kimya, ekonomi gibi alanlarda veriliyor. Ama siyasi aktörler genelde Nobel Barış Ödülü’ne layık görülüyorlar.
Düşünün Barack Obama gibi bir başkan bu ödüle layık görüldü. Bugün Ortadoğu denilince bataklık ifadesi kullanılıyorsa, bu Obama’nın etkisiz ve dirayetsiz liderliği sebebiyledir.
Düşünün Avrupa Birliği gibi birçok konuda liderlik sergilemekten aciz olan bir Birliğe 2012’de bu ödül verildi. Aynı sene AB, özellikle Kuzey Afrika’dan gelen göçmenlere duyarsızlık sergilediği için insanlar Akdeniz’de boğuluyorlardı. Demokrasi havarisi geçinen AB, kendi içindeki ayrımcılıklar bir tarafa, darbelere, çatışma ve savaşlara karşı hiçbir varlık gösteremiyordu.
Türkiye ve Erdoğan özellikle göçmenler konusunda Nobel ödülünü hak etmektedir. Başta Avrupa ülkelerinin insanlık sınavını geçemediği göçmenler meselesinde Türkiye 4 milyona yakın göçmene kucağını açarak bütün dünyaya büyük bir insanlık dersi vermiştir.
İklim değişikliği paneliyle Al Gore’un (2007’de) Nobel barış ödülünü aldığı düşünülürse, Erdoğan’ın sadece göçmen politikası fazlasıyla böyle bir ödülü hak etmektedir.
Eğer AB, Avrupa kıtasına demokrasi ve barış getiren bir proje olarak ödüle layık görülüyorsa, bir askeri darbeyi önleyerek Türk demokrasisini kurtaran Erdoğan ödülü daha fazlasıyla hak etmektedir.
Erdoğan’ın sadece siyaset alanında değil, sağlık ve eğitim alanında sergilediği toplumsal liderlik de es geçilemeyecek önemdedir.
Erdoğan’ın sigara ve tütün mamulleriyle mücadelesi bir kültüre ve yaşam tarzına dönüşen boyutta etkilere sahiptir. Ülkeler kanunlar çıkararak sigarayla mücadele etmek istemişler ama başarılı olamamışlardır. Türkiye, Erdoğan’ın toplumsal etkisi sayesinde bu alanda büyük mesafeler kat etmiştir.
Bugün dünya genelinde her yıl 18 milyon kişi kansere yakalanıyor ve yaklaşık 10 milyon insan kanserden hayatını kaybediyor. Türkiye’de ise her yıl yaklaşık 168 bin kişiye kanser teşhisi konuluyor.
Kanserin en önemli sebeplerinden biriyle mücadelede Erdoğan’ın sergilediği liderlik başlı başına takdire şayandır.
Erdoğan’ın demokrasiye sahip çıkan, göçmenleri kucaklayan, sağlık ve eğitim alanında insan hayatını önceleyen yaklaşımları başlı başına ‘Nobellik’tir.
Nobellik bir lideri kara propaganda ile ‘canavar’ gibi göstermek isteyenlerin yüzüne bu hakikatlerin vurulması gerekir.
Bu değerlendirmeleri Nobel’in bir önemi olup olmamasından dolayı değil, Erdoğan’a karşı takınılan yanlış tavrın daha iyi anlaşılması için bir ölçüt olması için yapıyorum.