Kadîm kültürümüzün şairlerinden birisi,
'Gerçi, idare-i emvâl için lâzımdır ricâl;
Amma, idare-i ricâl için de lâzımdır, emvâl...'
(Yani, 'mal-mülkü idare için yönetici kişiler gereklidir. Amma, yöneticileri idare etmek için de mal-mülk gerekir...) demiş.
'Akçeli işler', para işleri her zaman ve mekânda netâmeli işlerdir. İstanbul BŞ Belediye Başkanı İmamoğlu'nun yakın çalışma arkadaşlarının da görüntülendiği ve 10 milyonlarca TL olduğundan söz edilen valizler dolusu paraların sayım sahneleri karşısında insanın nutku tutuluyor. Çünkü tam bir cür'etkârlık ve kanun düzenine de meydan okumak. Çünkü bu gibi büyük paraların bankalar aracılığıyla intikali kanunen de gerekli. Konu yargıya intikal ettiği için, üzerinde fazla bir şey söylemeden, yargı merhalelerinin sonucunu beklemek gerekiyor.
Bu kara ve karanlık para ilişkilerinin Özgür Özel'in parti lideri seçilişinde etkili olduğu, yine CHP'li ünlü isimlerce ileri sürülüp durmadı mı? Geçenlerde Meclis'te, unutulan 250 bin dolar'ın sahibinin, sonra, aynı partiden Malatya milletvekili 'V.A' isimli kişiye aid olduğu ileri sürülmedi mi?
Kezâ 1992'lerde, yüzlerce milyon liralık 'İSKİ Rezaleti'nin, o zamanki İstanbul Belediye Başkanı CHP'li N. Sözen'i nereye yuvarladığı hatırlanacak mı?
*
İBB Başkanı İmamoğlu ise, üzerindeki sorumluluğu 'Yanlış işler.' diyerek atmaya çalışmış, pişkinlikle...
Hele İmamoğlu'nun, bir televizyon programındaki, "Tayyib Erdoğan ilk Belediye Başkanı olduğu dönemde benim lokantamda köfte yedi. Parasını almadım. Hayat boyu o borcu ödeyemeyecek!.." şeklinde bir sözü üzerinde konuşmak bile utandırıcı. 'Bir kimse bu kadar çiğ olamaz. Dedikodudur.' der geçilebilirdi, ama Hürriyet'ten A. Hakan'ın köşesinde 11 Mart günü yazdıklarına bir yalanlama, ya da açıklama gelmedi.
*
Ankara BŞ Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın da İmamoğlu'ndan geri kalır tarafı yok. Çünkü Ankara Belediye Meclisi'nde İP adına destekleyen üye C. Topel Yıldırım'ın M. Yavaş'ı ağır suiistimal iddialarıyla suçlamasına, Yavaş'ın cevap vermek veya yalanlamak yerine; o kişiyi, -bir psikiyatri uzmanı edâsıyla- 'ileri derecede şizofren' diye suçlaması, tabloyu çok güzel ortaya koyuyor.
*
Ve 'Misafir Öğrenciler' üzerine.
Geçen Pazar günü, 3 arkadaş, 'Silivri ve Selimpaşa'ya, orada, ülke dışından gelen 'misafir öğrenciler'in kaldığı yurtları görmeye gidiyoruz, seni de alalım.' deyince, benim ilgi alanlarımdan birisi olduğu için, programımı değiştirip o öğrenci yurtlarını ziyaret ettik. Selimpaşa'daki öğrenci yurdunda 75-80 kadar erkek öğrenci vardı, 'Uluslararası İmam-Hatip Liseleri' programı çerçevesinde.
25-30 km. uzakta, Silivri'deki 'öğrenci yurdu'nda ise, kız öğrenciler.
Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan gibi Orta Asya Cumhuriyetleri'nden; Togo, Etiyopya (Habeşistan), Çad, Gine-Bisseau, Nijerya gibi Afrika ülkelerinden; Bosna, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Bulgaristan gibi Balkan ülkelerinden ve de, Rusya, Azerbaycan, İran'dan, Endonezya ve Bangladeş'e kadar değişik ülkelerden öğrenciler.
Bir arkadaşımızın deyişiyle küçük bir 'Birleşmiş Milletler Genel Kurulu' maketi gibiydi, o öğrencilerle buluşmamız. Çeşitli ırk, renk ve kavimlerden ve onlarca farklı dillere rağmen, aynı imanla çarpan yürekler.
'İslam Birliği' idealinin küçük bir maketi gibiydi karşımızdaki tablo.
*
Aynı şekilde Silivri'deki 'kız yurdu'nda da benzer bir tablo. Bu öğrencilerin hemen hepsi, 1-2 yıl içinde çok güzel Türkçe de öğrenmişler...
Bu öğrencilerin Türkiye'deki bütün sorumlulukları, (sanıyorum, YTB/Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve M. Eğitim Bakanlığı'yla da irtibatlı olarak) Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinde.
Öğrenim için yurt dışından 380 bin kadar 'misafir öğrenci' varmış Türkiye'de. Elbette büyük rakam. Ama yine de yetmez. 15 sene öncelerde Almanya'da sadece Köln Üniversitesi'ndeki 'yabancı öğrenciler'in 215 binden fazla olduğu söylenmişti.
Bu genç insanların, ülkelerine döndüklerinde, tahsillerini yaptıkları ülkelerle olan gönül bağları, büyük bir yatırımdır da. (Bizim ülkemizden Avrupa ve Amerika'ya gidip oralarda tahsil yapanlar da, genel olarak, o ülkelerin kültürel ve hattâ sosyo-ekonomik ve politik etkilemelerine uğramıyor mu?)
*
Ancak, 1-2 temel müşkülleri var, bizdeki bu 'misafir öğrenciler'in...
1- Bu misafir öğrenciler' rahatız olduklarında parasız olarak tedavi edilmiyorlarmış. Bu öğrencilerin tedavi masrafları bazı hayır kurumları tarafından karşılanıyormuş. Gerek Diyanet, gerek YTB ve gerekse M. Eğitim Bakanlığı bu konuya el atmalıdır, herhalde...
Bu öğrencilerin çoğu fakir ailelerin çocukları ve fakir ülkelerin vatandaşları. Avrupa veya Amerika'ya gidiş-gelişlerde, çok daha düşük olan bilet fiyatları, -bu öğrencilerin ülkelerine giden yolcu sayısının az olması yüzünden olsa gerek-, çok yüksek. İstanbul'dan Kırgızistan, Tacikistan gibi ülkelere THY uçaklarıyla 20 bin liradan kadar ücret ödüyorlarmış. Endonezyalı öğrenciler ise 30 bin liradan fazla.
Afrika ülkeleri de öyle.
Bu yüzden, öğrencilerden çoğu, 3 yıl geçtiği halde ailelerinin yayına gidemiyorlarmış. Başta THY olmak üzere, ilgili kurumların dikkatlerine ve hassasiyetlerine sunulur.