Tartışmayı ilk olarak Yeni Şafak Gazetesinde Süleyman Gündüz üç yazı ile gündeme getirmişti. "Müslüman sanatkârlar, zanaatkârlar ve tüccarlar" başlığı altında kaleme alınan yazılarında Gündüz Müslüman iş adamlarına sorumluluklarını yeniden hatırlatıyordu.
S.Gündüz, eskiden İslam'ın yayılmasında, insanların Müslüman olmalarında etkin olan iş adamlarının, tacirlerin, tüccarların, zanaatkârların artık insanları İslam'dan bile çıkaracak noktaya geldiklerini itiraf ediyordu.
Sonra Star Gazetesinde tartışma farklı boyut aldı. Fadime Özkan'ın iktisat tarihçisi Porf. Dr. Murat Çizakça ile gerçekleştirdiği röportajından çıkan "İslam ekonomisi kapitalizmin çirkinleşmemiş halidir" ana fikri tartışmanın yönünü geliştirdi.
İki bakışa göre aşağıdaki açmaz karşımıza çıkıvermişti:
Müslüman iş adamları mı çirkinleşmişti
yoksa kapitalizm mi çirkinleşmişti.
Neyse ki cevap Yeni Şafak Gazetesinden Akif Emre ve Star Gazetesinden İbrahim Kiras'dan geldi.
İki yazarın ekseninde tek paragrafta sorunu özetlemek istiyorum: Kapitalizm ve/veya sosyalizm, "mal-sermaye" odaklı birer alt düzenleme olmasına karşılık, İslam "insan" odaklı genel bir hayatı düzenlemektedir.
***
Sorunu ideolojik temelden alıp insanlık temeline çıkardığımız zaman aslında bu yıllarda yaşanan küresel buhranın sorunsal temeline de inebiliyoruz.
Sorun, küresel ekonomik sisteme paracı gözle bakmanın getirdiği bir çıkmaz sokaktan çıkış aramayı geçemiyor.
Sanayi kapitalizminin ulaştığı zirvenin getirdiği sorunlar da aslında insani değerlerin artırılması ile çözülebilmişti. (1933 Roosevelt işçi hakları bildirgesi)
Fakat İslam'a göre bizim sorunumuz daha temelden başlıyor. Ticaretin haramlaşması ile bir neslin sorunu haline geliyor.
Haram lokma ile beslenen bir neslin gelecek kurgusunu nasıl ve nereye oturtabiliriz?
Kapitalizmin 'kâr' odaklılığı ile İslam'ın 'insan' odaklılığını haram noktasında nasıl çözebiliriz veya ayırabiliriz?
Bu karmaşıklık ve çıkmaz içinde yapılanı aklama veya aklanma hissi ile kâr odaklı kapitalizme dayanmanın getirdiği toplumsal acılar ile maalesef yüz yüze değil miyiz?
Günahlarımızı kapitalizme yıkarak nereye varabiliriz?
Kapitalizmin merkezi ülkelerinden bile beter hale gelmiş bir ekonomik tablo ile neyi, nasıl izah edebiliriz?
Özellikle İslami kesimin mal sınavının Uhud Savaşında ganimet paylaşımındaki dersten farklı olmadığını hatıramızdan çıkarmamamız gerekiyor.
***
Bugün dünya tam bir buhran içindedir. Krizler sert gelir ve kısa sürerken buhranlar yıllarca sürer ve insani sorunları barındırır. Uzun sorunsal dönemler yeni bir hayatın, toplumsal değişimlerinde gerçekleşmesini sağlar.
Bugün dünyamız tam da bu buhran eşiğindedir.
Dünya, bozuk bir çalışma hayatının içinde işçi hakları ile karşı karşıyadır. Ucuz işçilik kadar çalışma şartları da ana sorundur. Gelir dağılımı sanayi kapitalizminin vahşiliğinin zirveye çıktığı 1920'li yıllar seviyesi gibi bozulmuştur.
Böyle bir çıkmazda "işçiye ücretini teri kurumadan veriniz" hükmünün ne kadar erdemli olduğunu anlıyoruz. Tam da yaşadığımız buhranın göbek sorunu değil mi?
İslam'ın ticarette karşılıksızlık hükmünün de bugün ne kadar önem arz ettiğini görüyoruz. Finansal kapitalizmin vahşileştiği bir dönemde reel varlıkların üç mislini aşan karşılıksız finansal türev varlıklar yani sanal zenginliklerle boğuşuyoruz. Dünya ekonomik büyüklüğü 56 trilyon dolarken finansal işlemler ise 600 trilyon dolara ulaşmıştır. Adeta olmayan mallar satılmış.
İslam'ın olmayan mal satışını yasaklaması ve satılan şeyin bilinmesinin gerekli kılması ne kadar da can alıcı noktadır.
Karşılıksız zenginleşmenin veya olmayan varlıkları üzerinden zenginleşmenin çıkmazını kapitalizmle çözebilir miyiz?
Not: Maalesef dünya şu anda buhranı oluşturan sorunları derinleştirici geçici çözümlerle çıkış yolu arıyor. Mesela daralan üretimi ucuz işçilikle çözmeye çalışıyor; para basımı ile sanal varlıkların fiyatı yükseltilip yeni balonlar oluşturuluyor. (Bknz "Krizler çözülüyor-buhran derinleşiyor? yazımız)
***
Ortaklığı, şirketleşmeyi teşvik eden, faizi haram kılan inanç anlayışımız ile son yıllardaki ekonomik açılımımız ne kadar uyuşuyor? Kredi piyasamız milli gelirin yüzde 10'larından 50'lerine sıçrarken, aynı dönemde ortaklık piyasamız olan göstermelik borsamız milli gelirin yüzde 70'lerinden yüzde 35'lerine geriliyor.
Karşılıksız çek davaları, tacirlerimizin ahlakını
Şirketlerin zulmü, hukuk anlayışımızı
Devletin zenginliği, özel sektörün zayıflığını
Kısaca
Ekonomik yapımız ile inanç temelimizin ayrışımı-zıtlığı ile karşı karşıyayız.
Maalesef bu yüzleşme bize özgü de değil,
Küresel buhran da zaten tam bu açmazlardan beslenip duruyor.
***
Burada bir karşılaştırmadan ziyade bir eksiklik tarafını ortaya koymaktayız: Yıllarca süren bir süreç sonucu İslam-ı kapitalizme uyarlama çabaları maalesef ülkemizi de buhranın göbeğine yerleştirmiştir.
Söyleyin bakalım farkımız kaldı mı?
Fiyatımızdan başka...