Cezaevlerindeki açlık grevlerinin ölüm sınırına dayanması, insani açıdan üzüntü verici. Kimse böyle bir tabloya duyarsız kalamaz.
Biliyoruz ki, Kandil’deki ölüm baronları Kürt gençlerini Şemdinli’de, Hakkari’de, Silopi’de nasıl gözünü kırpmadan ölüme gönderiyorsa, cezaevindeki Kürt mahkumları da ölüme göndermekten çekinmeyecektir.
Yani, terör örgütünden insani bir yaklaşım beklemek mümkün değildir. Dolayısıyla, çözümü iktidarıyla, muhalefetiyle ve de sivil toplum örgütleriyle birlikte Türkiye demokrasisi üretecektir. Çünkü önemli olan, insanların hayatıdır.
Herkes biliyor ki, insanların ölümü üzerinden “şantaj” yaparak çözüme ulaşmak mümkün değildir. Ayrıca, PKK da bu yolla çözüme ulaşılamayacağını pekala biliyor.
Buna rağmen, 680 mahkuma “ölüm talimatı” vererek, bu insanların bedenini Kandil’in ‘terör ortakları’ adına satışa çıkarmaktan çekinmiyor.
***
Biliyoruz ki, son dönemdeki Şemdinli kalkışması dahil, bütün PKK eylemleri uluslararası ‘ihanet koalisyonu’nun aklıyla sürdürülen politikanın bir parçasıdır. Cezaevlerindeki açlık grevleri de bu ihanet politikasının bir devamıdır.
Devamıdır, çünkü ne zaman ‘çözüm’ için bir umut doğsa ya da son günlerde olduğu gibi ‘müzakere ihtimali’ dillendirilmeye başlansa, PKK bu umutları boğmak için anında sabotajlara başlıyor.
Şimdi olan da aynen budur. Dolayısıyla, açlık grevlerinin “şantaj” gibi dayatılması “çözüme” giden yollara mayın döşemekten başka bir anlam taşımamaktadır.
Biliyoruz ki, daha geçtiğimiz günlerde Bakü dönüşü Başbakan Tayyip Erdoğan, “Kan duracaksa MİT İmralı ile de görüşür” demişti. Yani, samimiyetle çözüm konusunda bir irade ortaya koymuştu.
Ayrıca unutmayalım ki, bugün açlık grevi yapanların taleplerini oluşturan ana dilde savunma, ana dilde eğitim ve de Öcalan’a tecridin kaldırılması, her zaman konuşulup tartışılabilir. Kaldı ki, AK Parti iktidarı, daha açlık grevleri gündemde değilken ana dilde savunma konusunu büyük kongresinde vaat etmiş ve hazırlıklara da başlamıştı. Bu konudaki hazırlık, önümüzdeki günlerde bakanlar kuruluna geliyor. Ana dilde eğitimle ilgili olarak da, ‘seçmeli Kürtçe dersi’ müfredata alınarak bir iyi niyet adımı atılmıştır. Bu arada, kardeşlerinin Öcalan’la görüşmesinin önünde bir engel de yok.
Görüldüğü gibi, konuşarak, tartışarak ‘çözüme’ giden yolu açmak mümkün. Bunun için insanların ölmesi gerekmiyor.
Hal böyleyken, PKK’nın ‘ölüm talimatı’nda ısrarlı olması, başka bir hesaba ayarlıdır. İşte tam da bu yüzden, PKK’nın, bu olumlu havayı hiç zaman kaybetmeden zehirlemesini, Türkiye’nin önünü kesmek için terör örgütünün cilveleştiği uluslararası ‘ihanet aklını’ dikkate almadan yorumlamak mümkün değildir.
Açlık grevleri konusunda, hükümete yönelik vicdan sorgulaması yapanlar, öncelikle BDP’nin kapısını çalmak durumundadırlar. BDP’nin vicdanına noldu ki... Madem, her fırsatta bu insanların partisi olduğunu iddia ediyorlar, o zaman Kandil’le konuşup bu ‘ölüm talimatını’ durdursunlar.
Ama ne yazık ki, BDP ortalarda yok. Çünkü, Kürtlerin ölümü onların umurunda değil. Onlar, PKK’dan daha şahin bir tavır sergileyerek, her gün ölümcül çağrılar yapmakla meşguller.
Daha dün, İzmir’de konuşan BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, hiçbir vicdani ve insani sınır tanımadan şu tehdit dolu ifadeleri kullanabiliyor: “Kürtlerin sözü vardır; Azdan az gider, çoktan çok gider.”
Unutmayalım ki, her gün yollara mayın döşeyerek, çözüme ve barışa ulaşamayız.