Çok uzun yıllar önce, Süleyman Demirel başbakan iken, dönemin içişleri bakanı İsmet Sezgin ile Abdullah Öcalan’ın ikamet ettiği Şam’a yolumuz düşmüştü. Sezgin’in, Hafız Esad’a, “Türkiye’nin dostluğu mu, PKK’nın dostluğu mu sizin için daha önemli?” diye sorduğu gezi...
Suriyeli mihmandarlarımız, bizleri, Bekaa’da PKK kampı bulunmadığını göstermek için, Mahsun Korkmaz Akademisi’ne de götürdüler... Yalnızca bir duvar kalmıştı kamptan... “Gördünüz, kamp filân yok” denilirken, gözüm yıkıntılar altındaki bir gazete parçasına takılıverdi. Çekip alınca, o sırada yazdığım gazetenin, birkaç gün öncesine ait bir sayfası olduğunu gördüm...
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone’nin haber televizyonlarının Ankara temsilcileriyle buluştuğunda söylediklerini okurken aklıma bu eski olay geldi. Ricciardone, meslektaşlara, “Biz Üsame bin Laden’in sonunu getirene benzer bir gizli operasyon planını Ankara’ya sunduk, kabul görmedi” demiş... Başbakan Tayyip Erdoğan da doğruladı teklifi; kabul edilmemesinin sebebi fiziki farklılıklarmış... “Onu bir kentte, evde kıstırdılar; PKK’lılar ise dağda, mağarada” dedi Tayyip Bey...
Kandil dağında, mağarada yaşayanlar bu açıklamayı okuduklarında akıllarından ne geçmiştir acaba? Sevinmişler midir, yoksa tedirgin mi olmuşlardır?
Bana tedirgin olmaları gerekirmiş gibi geliyor... Fiziki şartları gözönünde bulundurmayan bir teklifte bulunmuş olması bile, Washington’un bölgeye dönük değerlendirmesinde PKK’nın yerinin olmadığı anlamına da gelebilir çünkü...
İsmet Sezgin’in gezisiyle Suriye-PKK ilişkisi kesilmedi; ama Şam yönetiminin bizlere iyi niyetini göstermek için Bekaa Vadisi’ndeki kampı bir gecede yerle bir etmesi işin sonuna yaklaşıldığının en çarpıcı mesajıydı.
Ricciardone’nin açıklaması Amerika’nın bölgeyle ilgili yeni politikasının ‘PKK’sız’ olduğunun işareti sayılabilir... Çevredeki son gelişmeler ile Kuzey Irak’ta kendi ayakları üzerinde dursa da Türkiye ile iyi ilişkilere önem veren bir yönetimin varlığı, ABD açısından yeterli görülüyor olabilir...
“Guam adası” deyince aklınıza ne geliyor? Ansiklopedilerde Atlas Okyanusu’nun batısında bulunan küçükçe bir ada olduğu yazılı. Adanın özelliği Amerikan toprağı olması... Bu sebeple de konumuzla yakında ilişkili Guam...
İlk Körfez Savaşı (1991) sonrası, Çevik Kuvvet ve ‘uçuşa yasak bölge’ ilânıyla Irak’ın kuzeyini kontrol altına alınca, ABD, önemli sayıda genç ve eğitilmeye müsait Kuzey Iraklı Kürdü Guam adasına taşımıştı...
Şu ‘Zaho-Irak’ mahreçli haberi17 Eylül 1996 tarihli Los Angeles Times gazetesinden aktarıyorum: “Amerikan yardım kuruluşlarının ABD’yle ilişkili olmasına gelebilecek tepkilerden duyulan endişeyle, 792 kişilik bir Kürt grup, Pazartesi günü Türkiye’den uçakla Amerika’ya ait Guam adasına ve ABD’de yeni bir hayata doğru yola çıktı. / Gelecek birkaç gün içinde 1422 Kürt daha, beş uçakla, Guam’daki Anderson Havaüssü’ne götürülecek. Türkiye’nin güneydoğusundaki Diyarbakır kentinden başlayan yolculuğun Perşembe günü sona ermesi bekleniyor.”
Irak’ın kuzeyinden Guam’a gönderilen Kürtlere ne oldu acaba? Mesut Barzani’nin başında bulunduğu Kürdistan bölgesel yönetiminin bürokrat kadrosu Guam’da ve Amerika’da eğitilmiş Kürtler’den oluşuyor olabilir mi?
Suriye’nin kuzeyinde yerleşik Kürt gençleri için de benzer bir operasyonun çoktan başladığı kulağıma geliyor; onları Guam’da değil Irak’ın kuzeyindeki Erbil’de eğitiyorlarmış...
Bu bilgi bana hiç mi hiç garip gelmedi.
Konuyla ilgili derin düşüncelere dalınca aklıma gelenler Kandil’de mağaralarda yaşayanların hoşuna gidecek şeyler değil: Bölgede üç aşağı beş yukarı taşların yerine oturmaya başladığı anlaşılıyor... Bandajlı parmak gibi dikkat çekici bir unsur artık PKK... Washington ile Ankara, Kandil’in sonunu getirmeyle ilgili bir plan arayışına girmişler bile; Washington “Yardım edelim, vurun” demiş, Ankara “Henüz zamanı değil” mukabelesinde bulunmuş...
Zamanı ne zaman gelecek dersiniz?
Her konuda ‘acul’ davranan Tayyip Bey’in oyun planı farklı galiba...