Kürt meselesinin halli istikametinde bugüne kadar ölçülmedik şiddette bir rüzgar esiyor. Mesleğe başladığımdan beri esmesini arzuladığım bir rüzgar, 2013’ün şafağı sökmeden Türkiye’nin ufkuna hakim oluyor. Elde çok bilgi yok, siyasi malumat yeterli değil ama havada çözüm kokusu var; oradan anlıyoruz. Evet, temkinli olmak lazım, evet beklentiyi yükseltmemek lazım, evet ne olacağı belli olmaz unutmamak lazım ama yine de heyecanı yenemiyoruz.
Çünkü, eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki bu köprünün yıkılmasını, bu sorunla bağımızın kopmasını her şeyden çok istiyoruz.
Başbakan, “Evet İmralı ile görüşüyoruz” dediği anda birdenbire kamuoyu da zincirlerinden boşaldı. “Yeter artık bitsin bu dert” diyenlerin çoğunluk olduğu hem de makul çoğunluk olduğu bir kez daha anlaşıldı.
Bir ‘evet’in gücü
10 gün önce akşam TRT’de , Başbakan Erdoğan’a “İmralı ile şu anda da görüşmeler sürüyor mu?” sorusunu yöneltip “Evet” cevabını aldığımızda bunun heyecan verici bir durum olduğunu biliyordum. Ama, itiraf edeyim o kelimenin, yani bir “evet”in böylesine büyük bir atmosfer yaratacağını, herkesi bu kadar heyecanla harekete geçireceğini kestirememiştim. İnsanların yüzlerinde çözüme ilişkin umutsuzluk, yıllardır direkten dönen girişimlerin yarattığı umutsuzluk vardı.
Ama öyle değilmiş. Daha ertesi sabahı görmeden rüzgar esmeye başladı. Bırakın umutsuzluğu, kamuoyu müzakerede tarafların önüne geçti!
Baksanıza, meseleyi doğuran parti, CHP bile kredi açıyor. Dün, açılımı ancak kamera kayıtları altında görüşebileceğini söyleyen ve hiç şüphesiz o günden beri akan kanda vicdani sorumluluğu olan zatın partisi, bugün “varım” diyor.
Medya...
Sorunun büyümesi, kanlanması, derinleşmesi bahsinde tarihi bir sorumsuzluk sergileyen, nefreti körükleyen medyanın sicilli tayfası bile “Aman çözüm” diyor... Mektuplar yazılıyor, “aman dilimize dikkat” talimatları veriliyor. Bir rüzgarın şiddeti buradan anlaşılır. En büyük çözüm karşıtları bile çözüm safında el bağlamaya başlamışsa, o rüzgara karşı kimse duramaz demektir.
Rüzgar esiyor çünkü bunun için bir siyasi karar yetiyor.
Başbakan’ın o “evet”inin 10 yıl, 5 yıl hatta 3 yıl önce ağır bir siyasi maliyeti vardı. Bugün ise alkış tufanı kopartıyor. Dün müzakereye “ihanet” diyenler bile bugün “Gecikme, sakın bekleme” diyor.
Askeri vesayet bitince...
Kürtler bıktı, Güneydoğu sokakları yıldı. Bu ülkenin talihsiz coğrafyası da artık bu ağırlığı taşıyamıyor...
Öcalan... Söyledikleri kamuoyunda tartışılandan bile makul. O da “Böyle yürümez, yürümesin” diyor...
Çünkü, en temel engel ortadan kalktı; askeri vesayet tarih oldu. CHP’nin de medyanın da Kürt şahinlerinin de tutar dalı kalmadı. Askerden umut kalmayınca, meydan siyasete kaldı.
O halde sürüp gitmek zamanı.
Adı, çözüm süreciyle birlikte anılan bir siyasetçiye, “Her şey çok müsait, yürüyüp geçme, sürüp gitme zamanı değil mi?” diye soruyorum. “Aynen öyle” diyor... “Sürüp gitme ve Kürt meselesini tarihe havale etme zamanı...”