Romantik komedi türüyle bir zorum var... Yakın dönem Hollywood yapımlarının birçoğu bildiğiniz düğün reklamı olduğu için... Evlenme teklifi önerileri, yüzük seçimi, düğün ve balayı mekanı, çiçek aranjamanı, pasta, gelinlik modeli vb. ayrıntılara varıncaya değin bir endüstriyi besledikleri için. Nadiren o iç bayıltıcı romantizme baskın gelen bir mizahi yaklaşımla karşılaşırız. Yeni yerli yapımların birçoğu ne mizahtan ne romantizmden nasibini alamıyor, Yeşilçam döneminin yapımlarını bile mumla aratıyor ama cinsiyetçilikten gani gani nasipleniyorlar...
Bu kalıpları kıran iki film vizyona girdi bu yıl: “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” ile “Karışık Kaset”. Eleştirilerini yazmaya fırsat bulamamıştım ama bir vesileyle değinmeyi istiyordum...
O vesile çıktı. Ayrıca vesileyi aştı başlı başına güzel bir haber halinde geldi: Galata Perform’da 19 Ocak - 23 Mart tarihleri arasında 10 haftalık bir Senaryo Atölyesi + Yapımcılara Sunum düzenlenecek. Bu atölyenin yürütücülüğünü “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku”nun senaryosunu yönetmen Çiğdem Vitrinel ile birlikte yazan Ceyda Aşar yapacak. Atölyenin yapımcılık alanındaki konuklarından biri de “Karışık Kaset”in yapımcılarından Ersan Çongar. Sinemaya yazar olarak adım atmak isteyenlere özellikle bu atölyeyi tavsiye ederim, sadece filmlerden söz etmek için bahane etmedim!
“Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” da “Karışık Kaset” de öncelikle senaryolarıyla öne çıkan filmler. Her ikisinde de gayet hoş, kendiliğinden bir ‘yerlilik’ ve bugünün kentli gençlerinin dünyanın herhangi bir yerinde yaşayabilecekleri aşk öyküleriyle örtüşecek bir evrensellik var. Yaratıcıları, alışılageldik romantik komedilerden kes yapıştır usulü devşirilmiş karakterler ve olaylar yerine, tam da burada yaşanabilecek öykülerin karşılıklarını bulabilmişler.
***
İlhami Algör’ün kendine özgü eserinin birebir uyarlanmadığı, senaryoya esin kaynağı olduğu “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” romantik komedi kalıbına dökülecek bir film değil, Vitrinoğlu ile Aşar kendi cümlelerini kuruyorlar. Bir yandan o cümlelerin ardında bir edebi eserin bulunduğu hissediliyor öte yandan o cümleleri yazanın kadın olduğu, öncelikleri ve ayrıcalıkları itibariyle gayet net anlaşılıyor senaryodan. Henüz hiçbir kitabı yayınlanmamış yazar; bir kadına tutkuyu aşan bir aşkla bağlanacak duygusal olgunluğa erişememiş Arif’in onu benmerkezciliğinden soyup ‘tarz’ şapkasını kendi başına takan Müzeyyen ile ilişkisini anlatan filmde sıra dışı bir gelgit var:
İlişkiler hakkında ‘tespit’lerde bulunmuyor, romantik ve / veya komik kamuflajıyla evlilik, bağlanma, sadakat vs. dersleri vermiyor, kahramanlarını yargılamıyor, geçmişteki travmalarını bahane edip kabak gibi içlerini oymuyor, aksine onlardaki gizemli yanları koruyup sorular soruyor, izleyiciye davranışlarının nedenlerini merak ettiriyor, kendi cevaplarını verdiriyor. Kadınlar Müzeyyen, erkekler Arif ile özdeşleşir türünden bir cinsiyetçiliği yok. Altın Bamya Akademisi üyesi Ceyda Aşar ile sosyalist feminist tavrı “Geriye Kalan” adlı filminde kuvvetle hissedilen Çiğdem Vitrinel’den her şey çıkardı da sıradan bir iş çıkmazdı!
Tunç Şahin’in Uygar Şirin’in aynı adlı kitabına büyük ölçüde sadık kalan “Karışık Kaset”i ise gücünü bir dönemi ve duyarlılıklarını yansıtabilmeden ve şimdi otuzlu yaşlarında olan kuşağın yaşadığı hızlı değişimi ayak uydurmasını gösterebilmesinden alıyor. Kahramanlarının sevimliliği ve duygusal naifliği etraflarında gülücüklerden bir kalkan oluşturuyor. Çocukluklarında yaşadıkları ve yetişkin hayatlarında da devam eden ailevi sorunları büyütmeden, dış faktörlere ‘yenilmeden’ içlerinden geleni yaşayabilmeleriyle sevdiriyorlar kendilerini. Hoş ve boş tipler diye bakmıyoruz onlara, yıllara yayılan ve kesintiye uğrasa da içi boşalmayan bir aşk masalının sonunda olgunlaşan iki kahramanı diye bakıyoruz...