Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'a seçim kaybettirmek için yaptığı atakları ibretle izliyoruz. Sosyalist Enternasyonal'e üye CHP'nin neticede geldiği nokta çok tartışılacak.
Siyasi yelpazenin en sağına kadar giden bu kafa karışıklığı nihayet bir mutabakat altına alındı.
Ümit Özdağ'ın zor durumdaki Kılıçdaroğlu'nu kendince hizaya getirme sürecine tanık olduk.
Ortaya çıkan mutabakatta dikkatimizi çeken hususlar var.
7 maddelik mutabakata imza atan Kılıçdaroğlu -iyice anlaşıldı ki- bugüne kadar bu başlıklarda esneme gösteriyormuş. Yaşanan gelişmelerden üniter devlet ve vatandaşlık tanımı gibi konularda HDP'ye verilen sözlerin gerçek olduğunu anlıyoruz. Bu konularda kimlere hangi sözler verdiği tartışılıyordu ancak Özdağ'ın bu başlıkları mutabakata koydurması elinde bir kanıt olduğu algısı oluşturdu.
Ümit Özdağ'ın Avrupa'da yaygınlaşan aşırı sağın temsilcisi olduğu bir gerçek. Bildiğimiz Türk Milliyetçiliği ile alakası yok. Özdağ, Avrupa'da yükselen göçmen karşıtlığının Türkiye mümessilliğini yapmakta. Meselenin çözümüne dair kafa yormak, hükümetin politikalarına etki etmek, sığınmacıların sorunlarını dünyaya anlatmak yerine doğrudan sığınmacı kitleleri hedef göstermekte.
Politikacıların ısrarla odaklandıkları her başlık modern toplumlarda prim yapar. Özdağ, Suriyeli sığınmacılar sorununu kaldıraç yaparak Altılı Masa'ya nüfuz etmeyi başardı. Altılı Masa'da 1921 anayasasına gösterilen ilgi aleniydi, şimdi 1924 Anayasasına yapılan atıf mutabakat metninde yer almakta. Yine anayasanın ilk 4 maddesi ve 66. madde de mutabakat metninde vurgulanmış. Ayrıca açıkça FETÖ, PKK, IŞİD örgütleriyle mücadele kararlılığı zikredilmiş.
Savrulan ve ayarları bozulan CHP'ye Zafer Partisi üzerinden yapılan müdahaleyi herkes farklı yorumlayabilir. Kimileri "derin devlet müdahale etti" derken, kimileri "kurucu refleks ortaya çıktı" diyecektir. Yoldan çıkan yeni CHP'nin açmazını gören Ümit Özdağ bu fırsatı değerlendirerek, 1.529.000 oyla Kılıçdaroğlu'nu ayağına çağırarak ayar verdi. Beğenelim beğenmeyelim bu kıvrak hamleyi hafife alamayız.
Kılıçdaroğlu ise masayı kurduğu günden beri merkeze aldığı HDP siyasetinin artık Türkiye'de belirleyici olmadığını anlayacak. Çünkü Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde BDP-HDP çizgisi aksi yönde hareket etmiş ve terörün kirli yüzünü siyasete bulaştırmıştı.
HDP'yi istekleri geri çevrilemeyecek bir aktör olarak siyasette, medyada, akademide dayatanlara dikkatli bakınca CHP'ye nüfuz eden Avrupa solu ve liberaller öne çıkıyor.
Kılıçdaroğlu'nun daldan dala konan hali siyasi tarihimize "ilkesizlik ve omurgasızlık" olarak geçecektir. Bu hikâyeden HDP- Yeşil Sol Parti seçmeni de hassaten ders çıkarmalı.
İçerdeki siyasi atmosfer böyleyken, 28 Mayıs'ta Türk seçmeninin kararı daha da pekişecek ve Erdoğan'la yolculuğuna devam edecektir. Dünya konjonktürü dikkatle incelendiğinde ise Erdoğan'lı Türkiye'nin önü açık.