Etik Kurulu Raporu’nun içeriğinin tam olarak netleşmesini bekliyor, dolayısıyla o konuyu bir sonraki yazıya bırakıyorum. Çarşamba günü Beşiktaş yönetimine “Takıma odaklanmanız gerek” çağrısında bulunup şunları eklemiştim: “Yoksa bu takım, büyük ihtimal oynamak zorunda kalacağı baraj maçını bile kaybedecek. Daha beteri, sezon sonu akıldışı bir kadro revizyonu ve yanlış teknik heyet seçimi tehlikesi baş gösterecek.” Biraz daha açayım:
Beşiktaş’taki olumsuz tablo ortada. Yeni yönetimin büyük bir enerjiyle sorunların çözümüne yönelmesi de doğal. Ama beklenti eşiğini buraya “sabitlemek” doğru değil. Bu tabloda elini taşın altına sokan bir yönetimden, akılcı ve profesyonel bir kulüp yapılanması beklenir zaten. Yani, bu bir “fazladan misyon” değil. Asıl “fazladan misyon” sahadaki takımı toparlamaktır şimdi. Taraftar yılgınlığa kapılmış ve “Ne önemi var ki kalan maçların?” diye düşünüyor olabilir. Çok da anlaşılır bir “ruh hali” bu. Ama yönetimin bu yılgınlığa ayak uydurması doğru olmaz. Kulübün “aktif kamuoyu” hariç, milyonlarca taraftarın takımla kurduğu ilişki o haftaki maçtan ibarettir genelde. Sahadaki takım bizzat “futbolun ruhu”dur.
Her maç takımın geleceği üzerinde olumlu/olumsuz etkiler doğurur. Her maç takımın geleceğinin belirlenmesine atılmış bir adımdır. Kaybetme alışkanlığı edinmiş, zihinsel ve moral olarak çözülmüş bir takımdan söz ediyoruz şimdi. Bu gidişe dur denmezse, oyuncular hakkında gerçekdışı, hatta duygusal değerlendirmeler ağır basar sezon sonu. Çığırından çıkmış, akıldışı bir kadro revizyonuna varır iş.
“Sorunlar diz boyu, 1 Mayıs’ta UEFA duruşması var, adamın derdine bak!” diyebilir kimileri. Ama mesele Avrupa vizesi falan değil artık. Mesele geçmiş sezonlardaki yanlışların bir kez daha tekrarlanmaması. Bir futbol yorumcusu olarak bu uyarıyı yapmak benim görevim. Yarınki F.Bahçe deplasmanı başta, kalan maçlar takımın geleceği için bir fırsata dönüştürülmeli.
Takımın biraz silkinmesi bile pek çok olası yanlışın önüne geçebilir. Beşiktaş önümüzdeki sezonlarda “Anında Başarı” kültürünün tutsağı olmayacaksa, “pozitif futbol”a ve “uzun vade”ye yatırım yapmalı. Eski yönetimin söz verip de tutmadığı hedefe yani. Yoksa katenaçyo ve türevlerine sığınan bir küçülme ve sıradanlaşmaya değil. Baştan beri söylediğime döneyim: Beşiktaş açısından M. Denizli hariç hiçbir yerli teknik adam gelecek yılların yükünü kaldıramaz. Modern futbolu benimsemiş, hırslı ve hedefleri olan bir yabancı teknik adama ihtiyaç var. Kadro revizyonu dahil, kararlar böyle bir teknik adama bırakılmalı. Daha önemlisi, yönetim kalan maçlar için takıma odaklanmalı ki bu teknik adamın önüne bir “harabe” değil, üzerine pozitif futbolun inşa edilebileceği bir temel konmuş olsun. Saçma bir öneri, gerçekleştirilemez bir hedef mi bu? “Futbolun ruhu”na aşina olan ve geçmiş sezonların yıkımını bir daha yaşamak istemeyenler için hiç de öyle değil!