500. YILDA “ÇAMURLU KAFTAN” DOSYASI-II
(Önce I. bölümü okumanızı tavsiye ederiz.)
FETÖ militanlarının kaçırmaya kalktığı Çamurlu Kaftan, 15 Mart 2005 tarihinde Yavuz Selim Han’ın Türbesi’nden alınarak Dolmabahçe Sarayı’na getirilmişti. Tarihi emanetlerin tamir ve bakımının yapıldığı atölyede 16 ay süren itinalı bir restorasyondan sonra, 7 Temmuz 2006 tarihinde İstanbul Türbeler ve Müzeler Müdürlüğü’ne iade edilmişti ama ait olduğu 500 yıllık ikametgâhına dönmemiş, sebebi hakkında türbe yetkililerine de bir bilgi verilmemişti. Onlar soruşturunca da; “Sultanahmet’te bir depoya kaldırıldığı” söylenmişti.(1)
Tam bu günlerde, Fetullah Gülen için “Bir tebessümüne varlığımı bağışlarım” diyen Akın İpek’in Gölbaşı’ndaki muhteşem arazisinde, “yüksek maliyetli büyükelçilik ve vali konaklarına verilen V sınıfı A grubu çok özel ruhsatlı” bir malikânenin inşası için son hazırlıklar yapılıyordu. Çankaya Köşkü’nden daha yüksek rakımlı ve daha nitelikli olan bu “saray”ın, Fetullah Gülen’in muhteşem(!) dönüşü için hazırlandığı konuşuluyordu.(2)
ZİYARETÇİLER KAFTANI SORUYOR
Aradan 10 yıl geçmişti ama Çamurlu Kaftan hâlâ evine dönememişti. Üstelik nerede ve ne durumda olduğu hakkında da kimsenin bilgisi yoktu. Yavuz Selim Han ile bütünleşen kaftanın, yıllardır yerinde olmaması ziyaretçilerin tepkisini çekiyordu.
Bu arada türbe civarına yeni güzellikler eklenmiş, ziyaretçi sayısı da katlanmıştı. 1534 yılında vefat eden muhterem hanımefendisi Hafsa Valide Sultan’ın, Yavuz Selim Han’ın yanıbaşındaki türbesi, 1894 depreminde yıkılmıştı. Sultan II. Abdülhamid Han tamir etmek istemişse de İttihatçı darbesi sebebiyle yaptıramamıştı. Manisa Vakfı, memleketlerine büyük hizmette bulunan Hafsa Valideye vefa için türbesini yapmak istedi ama izin almak kolay değildi. İnşa izni için, tıpkı masallardaki “öksüz yavru”ya, “Annen kilerin anahtarını mezara götürmüş, al getir” diyen “üvey anne” gibi, kameranın keşfinden önce yıkılan türbenin fotoğrafı isteniyordu. Ama niyet hayır olunca; olmazlar olmuş, Yıldız Sarayı’ndan Osmanlı Arşivi’ne; hiçbir yerde bulunamayan fotoğraf, Almanya Konsolosluğu’ndaki “Haliç Manzaralı Fotoğraflar” kutusunda bulunmuş, “kilerin anahtarı” mezardan gelmişti!
Yazışmalar, ihaleler derken; Hafsa Sultan’ın türbesi, vefatının 482. yılı olan 19 Mart 2016 tarihine yetiştirilmişti.
“TÜRBEYİ YAPTINIZ, KAFTANI DA BULUN…”
Bu dönemde Çamurlu Kaftan’ın getirilmesi yönünde de yoğun talep alan Manisa Vakfı yetkilileri, konuyu takip için teşebbüse geçti.
Türbeler Müzesi Müdürlüğü, kaftanın; 500 yıllık mekânına iadesi için yapılan müracaatları “Güvenlik zaafı, nem ve dengesiz ısıdan dolayı tahrip olma endişesi” gibi uydurma gerekçelerle reddetmişti. Çok arzu edilirse “çakma bir kaftan” örtülebileceği, asıl kaftanın da ileride yapılacak bir müzede sergilenebileceği söylenerek geçiştirilmişti.
Oysa Dolmabahçe Sarayı’ndan alınan kaftan, söylendiği gibi depoya da kaldırılmamış; gözden uzak tutmak için I. Ahmed Türbesi’nin yanında bulunan ve müdürlükçe çay ocağı olarak kullanılan barakaya bırakılmıştı. Ve inanamayacaksınız ama “Türbede nemden zarar görür” diye vermedikleri kaftanın üzerine, baraka çatısından yağmur suyu akmıştı. Sızan kirli suların, örtü olarak kullanılan Amerikan bezinden geçerek kaftanı ıslatması üzerine, Türbeler Müzesi Müdürlüğü’nün; yine o civardaki Darülkurra Deposu’na kaldırılmıştı. Ancak orada da türbe yönetimine şart koştukları evsafta bir koruma altında olmayıp; bir kenara bırakılmıştı.
BİR BÜROKRAT DEVLETE KARŞI DİRENİYORDU
Konu dönemin başbakanına iletilmiş ancak Başbakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul İl Müdürlüğü ve Türbeler Müzesi Müdürlüğü arasındaki uzun yazışmalar da neticeyi değiştirmemişti. Birileri adeta devlete meydan okuyordu.
Türbeler Müdürlüğü’nün bu olumsuz cevabı üzerine dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, “Buna biz karar veririz” şeklinde bir tavır koyarak tarafları Ankara’ya davet etti. 27 Ocak 2016’da Müsteşar Yardımcısı Ali Şahin’in başkanlığında Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürü Abdullah Kocapınar ve Yardımcısı ile konunun takipçilerinin katıldığı bir toplantı yapıldı. Genel Müdür, izahı zor direncini, Bakan’ın, “Bu işi çözün” talimatıyla yapılan toplantıda da sürdürüyordu. Hatta beş asırdır devam eden bir uygulamayı yok sayarak, “Yavuz’un böyle bir vasiyeti olduğunun ispat edilmesi gerekir. Bu bir halk efsanesi olabilir” gibi, kendinden önceki bütün görevlileri “abesle iştigal” ile itham eden saçma sapan şeyler söylüyordu.(3)
Genel Müdürün bu tavrı, kaftan konusundaki tutumun, İstanbul’daki lokal bir direniş değil, merkezî bir operasyon olduğu izlenimini veriyordu.
BAKANI İKNA EDEBİLSELERDİ KAFTAN ABD’YE UÇACAKTI
Makamında ziyaret ederek bilgisine başvurduğumuz; dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın söyledikleri bu şüphemizi doğrulamanın ötesinde operasyonun boyutlarını da net ortaya koyuyordu:
Meğer, İstanbul’daki il müdürüne “Türbede nemlenir veya başına bir iş gelir” dedirten Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürü, bazı yardımcılarıyla birlikte Bakan Ünal’a, “Bu çok nazik kumaşı Türkiye’de restore edecek kimse yok” şeklinde yoğun baskı yapıyor, tamiri yapılmış kaftanı Amerika’ya; tamire(!) götürmek istiyorlardı.
“O KAFTAN AMERİKA’YA GİTMEYECEK…”
Ayrıntıyı sayın bakandan dinleyelim:
Bunlar, ‘Biz bu kaftanı Amerika’ya göndereceğiz’ dediler. ‘Niye’ dedim… ‘Türkiye’de kumaş restoratörü yok, orada restore edilecek’ dediler. (Buna benzer ‘Amerika hikayeleri’ biliyorum. Böyle değerli eserler gönderiliyor, sonra yerine imitasyonu geliyor; aslı orada kalıyor.) ‘Yok kardeşim; bu kaftan Amerika’ya gitmeyecek’ dedim ve göndermedik.
Meğer Pensilvanya’daki adam, 15 Temmuz’da Türkiye’ye gelirken o kaftanı giyecekmiş!.. Biliyorsunuz bu kaftan hilafeti temsil ediyor. Dolayısıyla kaftanı kaçırma hazırlığı 2015 öncesinde başlamıştı. Ama o karanlık emellerine kavuşamadılar.
GENEL MÜDÜR YİNE VE YENİ BAHANELER ÇIKARIYORDU
Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın kesin tavrı üzerine geri adım atmak zorunda kalan genel müdür bu sefer de, barakada yağmur altında bıraktıkları kaftanın muhafazası(!) için 250-300 bin TL maliyetli özel sandık gerektiğini ileri sürüyordu. Bu da çözülünce bahaneleri kalmamış ve nihayet Çamurlu Kaftan, Yavuz’un Mercidabık Zaferi’nin 500. yıldönümüne tekabül eden 24 Ağustos 2016 Çarşamba günü yuvasına dönmüştü.
500 yıl boyunca hiçbir tehlike yaşamayan kaftan, FETÖ’den kurtulmak için mekanından ayrılmış ama daha azılısının eline düşmüştü. Allah’tan ki, basiretli yöneticiler sayesinde, 11 yıl 6 ay 9 gün sonra sultanına kavuşmuştu.
YAVUZ, BİR ‘DİN İSTİSMARCISI’NI DAHA MAĞLUP ETMİŞTİ
Saltanatı boyunca İslam’ın iç düşmanlarını temizlemek için savaşan Yavuz Sultan Selim Han, kaftanı üzerinden gelen bu sinsi saldırıyı da; vesîlelerle püskürtmüş, Hazret-i Muhammed’i (Sallallahü Aleyhi Vesellem) yok sayanları yokluğa mahkum etmişti.
Zira Çamurlu Kaftan’ın muharebesi de FETÖ kuluçkadan çıktığında başlamış, 15 Temmuz ile bitmişti. Başkalarının emekleri çalarak ilerleyen bu istismar kralı, ihanetini tamamlayabilseydi, “Hilafetin sahibi Yavuz’un gönderdiği(!)” bu değerli kaftan ile “Kainat İmamı” olarak; Ankara’daki kendisini bekleyen “Altın Saray”a dönecekti.(4)
Türbeden çalamadıkları Kaftanı, devletteki mankurtlarıyla kaçırmak için sonuna kadar direnmişlerdi. Nitekim kaftanı geri vermemek için, 500 yıllık vasiyetin belgesini isteyen Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürü Abdullah Kocapınar, Müzelerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Zülküf Yılmaz ile birlikte; 15 Temmuz’dan hemen sonra FETÖ’den ihraç edilmişlerdi.
“Haçlı-Siyonist İttifak”ın, içimizdeki bu piyonları kullanarak hedefine ulaşmasını sağlayan vesayet düzenine son veren 16 Nisan referandumunun ertesi günü, Eyüp El Ensarî ve Fatih Sultan Mehmed Han’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, programda olmadığı halde Yavuz Selim Han’ın davetiyle “Çamurlu Kaftan”ı ziyarete açarak; zaferle biten seferini tescil etmişti.
-----------------
(1) Ayşe Hafsa Valide Sultan, Ercan Oğuz, Yalın Yay, s. 151
(2) Al sana saray, Star gazetesi, 4 Haziran 2015
(3) Ayşe Hafsa Valide Sultan, s. 159
(4) Yeni Şafak gazetesi, 21 Haziran 2016