En yakınlarına bile açamadıkları garip tezlerini paylaşmak için önümde sıraya giriyorlar... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, NTV’de, “Beni de dinlediler” deyip evinin bulunduğu binadaki ofisini adres göstermesi üzerine de öyle oldu; Necip Fazıl’la ilgili eski iddiaların haber yapılmasında da...
Sabaha kadar nasıl beklemiş, anlamadım; NTV mülâkatının sabahında arayan bir dostum “Şu sıralarda iyi saatte olsunlardan yeni bir saldırı mı gelecek?” sorusunu yöneltti. ‘İyi saatte olsunlar’ deyimini, ‘istihbaratçılar’ veya ‘MİT’ anlamına kullanırdı eski tüfekler; ilk önce öyle sandım... Yanıldığımı bir gün sonra gelen aynı dostun telefonundan anladım...
“Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının Hakan Fidan’la ilgili soruşturma açtığı haberini gördün herhalde” dedi. Tezine göre, Tayyip Bey Malatya’da pişmekte olan tuzsuz yemeğin kokusunu almış, bunun üzerine NTV’ye çıkıp taa şubat ayında bulunmuş böceği, hem de ‘derin devlet’ ile ilişkilendirerek, ülke gündemine taşımış...
Çoktandır ‘komplo’ sözcüğüne karşı alerji duyuyorum ya, o sebeple olacak, dostumun iki olay arasında ne tür bir münasebet kurduğunu anlayamadım. Yine de o görüşmemizde bana aktardığı son ‘çıkarsamasını’ —o böyle diyor— sizlerle paylaşayım: “Göreceksin, Malatya’dan ‘Pardon’ diyen bir açıklama gelecek...”
Tezini bütünüyle boşa çıkartan bir gelişme yaşandı: Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı, görev alanlarına giren Suriye üzerinde düşen uçakla ilgili soruşturma kapsamına MİT Müsteşarını da almak gibi bir girişimleri olmadığını açıkladı. Bir savcı yardımcısı mı ne, basını bilgilendirirken, ağzından böyle yanlış bir ifade çıkmış...
Biliyorum, “Tezin fos çıktı” demek üzere arasam, bana “Kast ettiğim ‘Pardon’ buydu zaten” diyecek; o sebeple dostumu aramadım...
Gazeteden ekranlara taşan Necip Fazıl’la ilgili “Menderes’ten yalvararak para yardımı dilendi” diye özetlenebilecek haber ise bir başka tanıdığımı olağanüstü öfkelendirmiş... Gün boyu kendi kendini öylesine doldurmuş olmalı ki, gecenin bir vakti öfkesini üzerime boca ediverdi. “Haberi yazanla bir vakitler aynı gazetedeymişsiniz, sen tanırsın” diye başladığı cümleleri zehir zemberekti.
İtidale davet ettim tanıdığımı; konuyu farklı noktalara çekmemesi gerektiğini söyledim. Basın çevresinden olmayanlar ‘haber şehveti’ diye yakıcı bir güdünün varlığından habersizdir; bazen en yakınlarını bile incitecek haberlerin üzerine imzasını atmaktan o güdüyle çekinmez haberciler... Eline geçeni zamanında yazıp yayınlamazsa bir başkasının nasıl olsa bunu yapacağını ve haberin elinde patlayacağını düşünür...
“Vaktiyle, dizi dibine oturduğumuz irşat sahiplerinin sıkça tekrarladığı ‘Kimsenin kutsalına, değer verdiğine yakışıksız isnatlarda bulunmayın’ ilkesi vardı, şimdilerde unutuldu mu?” mukabelesi geldi benim teskin etme amaçlı sözlerime...
Üstad’ı tanıyıp sevenler kadar, onu sevenleri tanıdığı için Üstad’a saygı duyanlardan da büyük öfke çektiğini fark ettim son yayınların... “Ne olmuş sanki?” deyip omuz silkeceğini düşündüğüm nice kişi “Bu nasıl yapılır?” deyip duruyor kaç gündür... Organize olduğuna inanan da var, kuşkusunu “Arkadan daha neler gelecek?” sorusuyla ifade eden de... Saçma, ama böyle.
Korkumdan, evet itiraf ediyorum öğrenmeye korkumdan, suçlayıcı parmaklarını yönelttiklerinin kimler olduğunu soramıyorum. Suçlayanlar ise, sanki ben bilirmişim gibi ve biraz da beni suçlayarak sorularını yöneltiyorlar.
Ne günlere geldik...
Güzel güzel konuşurken, Başbakan’ın “Ofisimde böcek bulundu” açıklamasını farklı bir alana çeken tezin sahibi dostum, “Sana yeni bir ev ödevim olacak” deyiverdi.
Merakımı ayaklandırmaktan duyduğu haz yüzüne vurmuş bir halde ödev sorusunu yöneltti: “Ak Parti’nin terörü sona erdirmeyi amaçlayan son girişiminden kimler mutlu olmaz ve kimler girişimi baltalamaya kalkar?”
“Cevap veriyorum” deyip hemen aklıma geliveren birkaç olağan kuşkuluyu sıraladım. “Biraz daha düşün” ısrarında dostum.
‘Derin devlet’ desem mi?