Başınız sıkıştığında size neyin koruyup korumayacağını her zaman bilemezsiniz. Tedbirli olmak iyidir. Ama başınıza bir şey gelmemesi için nerede nasıl davranacağınızı bilmek daha iyidir.
Türkiye’nin yakın coğrafyasında ortaya çıkan sorunlar, elbette kendisini doğrudan etkiliyor. Bunda şaşılacak bir şey yok. Hatta bu sorunların bir bölümü, belki de tamamı, sizi köşeye sıkıştırmak için icad edilmiş ya da büyütülmüş de olabilir. Bu da çok tabii bir durum. İddialarınız varsa, birileri sizi bunlarla sınar. Karşı hamle yapar, önünüzü keser. Size düşen bunları aşacak güce ve kabiliyete sahip olmaktır.
Günler, aylardır Türkiye’nin etrafında şekillenen, bir yönüyle hem iç, hem de dış tehdit noktasına gelen IŞİD’i konuşuyoruz. Meselenin şu boyutu neredeyse asırları aşan bir ezbere dayanıyor. İslam adına, din adına birilerinin yapıp ettikleri ile sınanıyoruz; bunları tereddüt etmeden kınamamız, bizden olmadıklarını ilan etmemiz bekleniyor.
Türkiye’yi, İslam adına birilerinin yapıp ettikleriyle, yanlışlarla, vahşetle ya da haksız yere yapılan herhangi bir işle sınamak, sorgulamak, suçlamak ya da kınamak kimsenin haddi değil. Olamaz. Hele bu coğrafyanın kodlarını alt üst eden sömürgeci zihniyet ve devamında bu rolü üstlenenlerin asla haddine düşmez.
Bu kadar rahat olabilmemizi sağlayan, elbette sadece bugünün şartları değil. Üzerinde bulunduğumuz coğrafya, birilerinin kendi çıkarları adına ‘savaşçı’ yetiştirip sonra İslam adına hesaba çekilmemize neden olan bir yer olmadı asla. Bugün din adına, Allah adına, İslam adına ortaya çıkan vahşetin ve insanlık dışı eylemlerin herhangi biriyle herhangi bir şekilde zihnen ya da fiilen akraba olmadık.
Şimdi bize, bunları kınayın, bizden uzaktır diye ilan edin çağrısında bulunanlar, hiç şüpheniz olmasın, dün İslam topraklarında kardeşler arasında çatışma çıkaranlar. O zaman nasıl Medine Müdafaası bizim destanımız olmuşsa, bugün duruşumuz da farklı olmayacak. O zaman bizden koparılıp başkalarının kuyruğuna takılanlara, bugün ‘Siz bize bunu yapmıştınız’ demeyecek kadar alicenap davranıyorsak, bu yarın da böyle olacak.
Bir tek husus var. Bir tek önemli nokta. O kadar önemli ki, bizi bu kadar temiz kılan, bu kadar başı dik tutan bir nokta. Eğer bu topraklarda, birileri İslam’a karşı ve Müslümanları utandıracak birtakım adamlar ve anlayışlar üretemiyorsa, bunun asıl nedeni, başımız sıkıştığında bizi koruyacak bir geleneğe sahip olmamızdır.
Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin, Mevlana’nın, neredeyse tüm Nakşibendi büyüklerinin ruhaniyetiyle yoğrulmuş bir coğrafyada, böylesine ayrık otları artıyor ve burnumuzun dibinde üremeye başlıyorsa, yanlış giden bir şeyler olmalı. Eksik yaptığımız bir şeyler olmalı.
Bir kapıyı hemen kapatayım. Birileri hadi IŞİD için çıkın şunu söyleyin, öteki için bunu söyleyin dediği için böyle bir bahis açmıyorum. Yukarıda ifade etmeye çalıştım, bunu bize sormak ya da söylemek kimsenin haddi değil.
Biz sadece kendimizi gözden geçirelim. Bu kupkuru, bu zavallı, bu keskin, bu gözü dönmüş anlayışın, burnumuzun dibine kadar gelmesini sorgulayalım. Dün Mekke ve Medine’ye bu anlayışı yerleştiren zihniyetin, bugün Bağdat’ı, Şam’ı, Halep’i aynı çemberin, aynı çoraklığın içine almasına biraz daha yakından bakalım.
İhmal ettiğimiz bir şeyler olmalı. Yanlış, eksik her neyse. Zaman geçirmeden buna kafa değil, biraz gönül yoralım. Çok geç olmadan.