Malum, 5 Aralık 1934 kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanındığı gündür.
Kağıt üstünde de olsa böyle bir hakkın düşünülüp yazılması önemli bir gelişmedir. Bu düşünceyi ve kararı eleştirmek doğru olmaz, aksine takdir etmek gerekir.
Ancak önemli olan bu kararın alınmasından ziyade hayata geçirilmesidir.
‘Bu karar ayrım yapılmaksınız hayata geçirilmiş midir?’ sorusunun cevabı elbette ki ‘Hayır, geçirilmemiştir!’ şeklindedir.
Kadınlara seçme ve seçilme hakkı kararı tamamıyla batıya karşı kullanılan bir PR çalışmasıdır.
Çünkü bu karar, tarihi gerçekleri bilmeyenler üzerinde, ‘Erkeklerin seçme ve seçilme hakkı varmış da bu hak kadınlara da tanınmış!’ şeklinde bir izlenim bırakır.
Nitekim yeni kuşak siyasetçiler öyle zannediyorlar.
Oysa 1934 yılına kadar erkeklerin de seçme ve seçilme hakkı yoktu.
Erkeklerin var sayılan hakkı da 1934 de kadınlara verilen hak da çöldeki serap gibi ulaşılamayan bir şeydi.
1950 yılına kadar bu ülkede erkeklerin de kadınların da seçme ve seçilme hakkı kağıt üzerinde mürekkepten ibaretti.
Zira seçmenin parti tercih hakkı yoktu. Çünkü tek parti diktası vardı. O tek parti içinde aday tercih etme hakkı da yoktu. Sadece seçim günü gidip tek seçenekli pusulaya evet deme mecburiyeti vardı.
Evet, 1950’ye kadar erkekler de kadınlar da seçme ve seçilme hakkından mahrumdular.
1950 seçimlerinden itibaren erkeklerin tamamı seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. Ama kadınların sadece yüzde 30’u seçilme hakkına sahip oldu, yüzde yetmişi 2015 yılına kadar seçilme hakkından mahrum bırakıldılar.
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin hanımın bu tarihi gerçeğe işaret etmesi birilerini rahatsız etmiş.
Zengin haklı olarak şu tespiti yapmış: "5 Aralık, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesi ile alakalı bir gündür. Çok önemli bir gündeyiz. Fakat bu hakkın oy verme anlamında kullanılması 2013 yılına kadar olmuştur. (…)Ama başörtülü olarak meclise girebilme yani seçilme hakkının gerçek manada kullanılması ilk defa 2015 seçimlerinde olmuştur. (…) Siz 80 yıl gasp ettiğiniz kadınların hakkıyla alakalı neredesiniz?(…) Eğer Türkiye’de bu hakkın gerçek manada kullanılmasından bahsediyorsak, bunu hayata geçiren parti AK Parti’dir ve bununda öncüsü sayın Cumhurbaşkanımızdır."
Yanlış mı?
Ülke kadınlarının yüzde yetmişini başörtülüler oluştururken tek bir başörtülü kadın seçilme hakkı kullanabilmiş midir?
Merve Kavakçı’ya yapılan ‘dışarı dışarı’ protestolarını, sözde halkçı Ecevit’in,’Bu kadına haddini bildirin!’ diyen hastalıklı mantığı hatırlayın.
1934 yılında kadına seçme seçilme hakkı verilmiştir, doğrudur. Ama o hakkı tam manasıyla hayata geçiren iktidar AK Parti iktidarıdır.
Bu ülkenin yüzde 70’ini oluşturan başörtülüler sadece seçilme hakkından değil aynı zamanda eğitim ve çalışma hakkından da mahrum bırakılmışlardı.
Eğitim ve çalışma alanında da eşitliği sağlayan yine AK Parti iktidarı olmuştur.
Özlem Zengin’e kafa tutanlar 2007 yılında eşi başörtülü bir cumhurbaşkanı adayına bile tahammül edemeyip 367garabetine sığınan zihniyetin zavallı mensuplarıdır.
Bu ülke kadınları, sadece seçilme, eğitim ve çalışma hakkını hayata geçirdiği için Erdoğan liderliğindeki AK Parti’ye ne kadar teşekkür etseler azdır.
Özlem Zengin kitabın ortasından konuşmuştur, duymak istemeyenlere gerçeği hatırlatmıştır.
28 Şubat sürecinde bitirmeye çalıştıkları başörtülüler bugün öğretmen, polis, subay, kaymakam olarak kamuda çalışma hakkına sahip olmuşlarsa, mecliste grup başkanvekili ve hükümette bakan olabiliyorlarsa onlara bu hakkı sağlayan partiyi ve liderini bizim minnetle anmamız kadar doğal bir şey olamaz.
Hilal Kaplan ‘tükenmedik buradayız.’ derken ne kadar haklıysa Özlem hanımın da 80 yıllık mahrumiyeti hatırlatması o kadar doğaldır.
Doğal olmayan, arkaik fikirlerinin hâlâ geçerli olduğunu zanneden halktan kopuk zavallıların anlamsız feryatlarıdır.