TÜRK sineması bazı örnekleriyle hem toplumsal tartışmalara ışık tutabiliyor hem de bunlara farklı bir gözle bakmamızı sağlıyor. Bu hafta vizyona giren Geriye Kalan tam da bu başarıyı gösteren filmlerden. Çiğdem Vitrinel’in senaryosunu kardeşi Şebnem Vitrinel ile birlikte yazdığı ve kendisinin yönettiği filmde kadının toplumdaki yeri karikatürize edilmeden ve sömürülmeden işlenmiş. Başrolünde oynayan Türk sinemasının yeni yüzlerinden Şebnem Hassanisoughi ilk filminin kendi özel hayatında da anlamaya çalıştığı kavramı konu alan Geriye Kalan olmasınından çok mutlu. Hassanisoughi, ilişkilerdeki kadın-erkek dengesizliği ve kadınların yaşadığı sorunların kökeninde toplumdaki ‘anne olma kavramının dengeye oturmamış’ olmasına bağlıyor. İddialı bir röportaj sizi bekliyor...
O DA BU KONUDA SIKINTILI
-Senaryo size geldiğinde dikkatinizi çeken ilk şey ne oldu?
Beni cezbeden şey; filmin tartışmak istediği mesele oldu. Yönetmen Çiğdem Vitrinel’in ilgilendiği mesele hayatta benim de bireysel olarak ilgilendiğim, bana sıkıntı veren bir konuydu. Anlamaya çalıştığım bazı davranışlar ve insanlar vardı, onları tartıştığı için ilgimi çekti. Toplumsal yapılanmadan dolayı kadın ve erkek ilişkisindeki paylaşılmış roller, burada kadınların koyuldukları yer ve kadınların bu yeri kabul edişi, erkeklerin yüklenmek zorunda oldukları roldü.
-Rolünüzü anlatabilir misiniz?
Sevda, bir doktorla evli ve küçük bir kızı var. Filmde bilinmeyen ama benim bildiğim, babasız büyümüş bir kız. Bir tür sınıf atlama fırsatı bulmuş durumda. Mutlu bir hayatı var ve bu hayat sürsün, daha mutlu olsunlar istiyor. Bunun yollarından bir tanesi dışarıdan bakan gözler için daha mutlu, başarılı, ideal bir kadına yakın bir yerde durabilmek... Bunları elde etmek istiyor.
-Birbirinin içinde çatışan bir rol. Çok garip bir teslimiyet, çok garip bir politika. Bu karakteri siz nasıl yorumluyorsunuz?
Senaryoyu okuduğum zaman Çiğdem’in çok yanlı olduğunu, Sevda’yı fazla kötü yazdığını düşündüm. Yaptığı eylemlere, hayata bakışına baktığımız zaman sevmeyeceğimiz bir kadın ortaya çıktı. Hayatta da böyle insanlar var ve ben o insanları anlamak istiyorum. Onların kendilerini haklı gördüğü yerin neresi olduğunu benim oyuncu olarak görmem lazım. İnsan olarak da onlarla iletişime geçebilmeyi istiyorum böylece burası daha güzel bir dünya olabilir. O yüzden Sevda’nın haklı olabileceği yerleri, bizim gözümüze neden bahtsız ve şanssız olabileceğini anlamaya çalıştım.
DÜRÜST BİR SEVGİYE DAYALI DEĞİL
-İzleyici Sevda’nın karakteri konusunda tam tersi bir tepki verdi. Bu toplumdaki kadın profilinin ne kadar ters temellendiğinin göstergesi değil mi?
Buna çok şaşırdım. Sevda’nın iyi bir kadın olduğu söylendi. Bu benim için olumlu bir şeydi. Tam olarak iyi olduğunu söyleyemiyorsunuz çünkü yaptığı şey olumsuz ama o kadının iyi olduğunu söylemeleri, benim de onu görmüş ve gösterebilmiş olduğumun kanıtı. İyi bir kadın olduğunu söyleyenlerin bir kısmı sanıyorum ki ailesini elinde tutmak konusundaki dirayeti yüzünden onu çok sevdi. Bana kalırsa bu çok olumlu bir şey değil çünkü elinde tutmaya çalıştığı, çok sevilecek ve dürüst bir sevgiye dayalı bir şey değil.
-Hayatta kadını anlamak istiyorsan erkeğin, erkeği anlamak istiyorsan kadının da tavırlarına bakmak zorundasın. Filmde erkek rolleri de var. Bu roller iki kadının kimliklerini ve seçimlerini ortaya çıkartmak için kullanılmış. Bana biraz fazla karikatürize geldi!
Çiğdem’in öyle bir tercihi vardı. Filmde hiç erkek olmasın, olanların da yüzleri fazla görülmesin diye düşünceleri vardı ama daha sonra senarist Şebnem ve yönetmen Çiğdem Vitrinel ‘Biz onları atmaya çalıştıkça o adamlar senaryoya girdiler çünkü erkek olmadan kadın var olmuyor’ dediler. Dolayısıyla o erkekler senaryo içinde bulunup, rol alabilmiş karakterler. Tabi ki asıl tartışmak istedikleri mesele kadınların bu hayattaki yeri olduğu için onlara fazla ağırlık vermemişler.
BİR ROLDÜ VE BEN ONU İYİ OYNADIM
-Filminizin kendi içinde bir hesabı var. Oyuncular profesyoneldir. Senaryoya veya yönetmene göre tavır alırlar, oynarlar. Bu meseleyi içselleştirmeleri onlara kalmış. Siz bu rolü içselleştirdiğinizi söylediniz. Yani kendi probleminizin de bundan kaynaklandığını ve böyle bir beraberlik olduğunu söylediniz. Bundan sonra kadın haklarıyla ilgili nasıl tavır takınacaksınız?
Rolü içselleştirmek belki yanlış olabilir ama bireysel olarak ilgilendiğim konuyla bu rol örtüşüyordu. Oyuncu olarak rolle özdeşleşmiş gibi hissetmiyorum kendimi. Bu bir roldü ve ben o rolü oynadım. Kadın haklarıyla ilgili çözüme yönelik kısa vadede bir şeyler yapılacağını düşünmüyorum. Bu başlangıçta eğitim yoluyla olabilecek bir şey. Toplumdaki kadınların anne olmayı yeniden öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. Anneliğin bu kadar yüceltilmesinden, temiz görülmesinden, bastırılmasından üzüntü duyuyorum. Anneler ne kadar özgür olursa ne kadar kendi içlerindeki karanlık yanlarını açığa çıkarmaktan korkmazlarsa o kadar daha dürüstçe yaşayabileceğimiz bir toplum olabileceğini düşünüyorum.