Türk sineması tüm dezavantajlarına rağmen düşe kalka yoluna devam ediyor. Umut veren yönetmen ve güvenilir oyuncular hala sinema adına bir şeyler yapma çabasında. Karnaval filmi de böyle bir kadroya sahip. Tülin Özen ve Serdar Orçin oynadıkları her rolde kendilerini baştan yaratabilen oyuncular ve bu filmde de aynı başarıyı tekrar ediyorlar. Can Kılcıoğlu ise ilk yönetmenler mezarlığına dönen sinemamızda hala umut veren isimler olabileceğini gösterdi. İşte Karnaval filminin başarılı kadrosuyla yaptığımız sohbet...
-Bu proje nasıl ortaya çıktı? Sizi bu senaryoyu yazmaya iten şey neydi?
CAN KILCIOĞLU: Dört sene önce başladı. Aslında kafamda bir karakter hikayesi yapmak vardı. Askerde gördüğüm insanlarla birleşti, büyümemiş erkek hikayeleri dinledim orada. Lisedeyken bir arkadaşım yapıyordu elektrik süpürgesi pazarlama işini ve o da bana çok ilginç geliyordu, kapı kapı dolaşıp bir evin süpürülmesi üzerinden pazarlama yapmak, broşür dağıtmak, bilmediğin evlere girmek...
-Aslında söylediğiniz tam bir erkek bileşeni; araba, kadın ve iş...
C.K: Biraz da onların yıkılması oluyor bu film. Çünkü süpürge çalınıyor, araba satılıyor ve kız da annesinin istediği kız olmuyor. Çocuğun büyüme hikayesinde gereken şeyler vardır. Halbuki o kadar çok çoluk çocuk sahibi büyüyememiş, birey olamamış adam ve kadın var ki etrafta ama aile oluyorlar. Ve Alis bu kadar pasif görünen bir karakter olmasına rağmen bir başkaldırı yaşıyor.
NAİFLİKTE TUTUNMAYA ÇALIŞTIK
TÜLİN ÖZEN: Benim için filmin durduğu yer tuhaf bir yer mesela, yıllardır izlediğimiz o karanlık filmlerden değil. Bir taraftan popülist bir film değil, kendi derdini anlatmaya çalışan ama o derde gömülmek yerine bunu mutluluk arayışı, çözüm arayışı üzerinden yapan ve bu naiflikte tutmaya çalışan bir hikaye.
-Filmdeki her iki karakter de hem negatif hem pozitif özellikleri üzerinde topluyor. Kadın karakteri biraz zorlasan psikolojik sorunları olan bir karaktere dönüşebilir. Aynı şekilde erkek karakter de biraz daha ileri gitse her şeyi dışlayan bir tip olabilir ama babasıyla, diğer erkek karakterle olan ilişkisiyle topluyor. Karakterleri canlandırırken nelere dikkat ettiniz?
SERDAR ORÇİN: Aile ve toplumun oluşturduğu insan silsileleri çok fazla, yok sayılabilecek bir durum değil. İnsanlar ailelerin telkin ettiği şekilde oluşuyorlar ve o şekilde hayatlarına devam ediyorlar ama Alis biraz geç de olsa buna karşı çıkmak istiyor. Ama naif bir çocuk ve bir komedi karakteri gibi de değil, gerçek bir karakter olması gerekiyordu, o yüzden Can’ın o ince çizgi dediği yerde tutmaya çalıştık Alis’i. Orada daha çok baba problemi gibi gözükse de aslında bir anne problemi var, dolayısıyla karşı cinsten biriyle kurduğu ilişki de o bağlamda ilerliyor. Bunlara dikkat ederek gitmeye çalıştık.
HAYATI ONDA ÖFKE YARATIYOR
-Sizin karakterinizin annesi yok. Hem babasına bakıyor hem kadın rolünü oynuyor hem de aslında babanın kızı. Bunu nasıl topladınız?
T.Ö: Aslında kızın derdinin ne olduğunu düşündüm. Bütün öfkesi, agresifliği aslında onun da başaramadığı, bir sürü nedenden dolayı isyan edemediği bir hayatı olmasından kaynaklanıyor. Çünkü babası hasta ve ona bakmak zorunda. Önünde bir kadın modeli yok, olmamış ve kendine göre bir kadın olmuş, kendine göre bir anne olmuş ve genç kız olmaya çalışıyor. Kadınların isyan etme duygusu daha güçlüdür, o konuda erkeklere göre daha başarılılar. Ama bu kız yaşadığı durumdan dolayı babasının hastalığı, babasına çocuk gibi bakma durumundan dolayı o isyanı gerçekleştiremiyor ve sahip olamadığı hayatı onda öfke yaratıyor. Bu derdi her zaman tutmaya çalışınca, sizin söylediğiniz aşırı agresif olma haline kaymıyor. Ne yapabilir, ne eyleyebilir bu kız bu durumda diye düşününce, neler eyleyebileceğine göre oynuyorsunuz her saniye. Babası var, bakması gereken bir insan var başka da hiçbir şeyi yok.
-Sizi yine daha çok sinema filmlerinde mi görmeye devam edeceğiz?
S.O: İçimize sinen sinemayla devam edebilsek keşke ama çok da öyle olmuyor. Filmi çekmek çeken için dert, yapım dert, sonra sinemaya sokmak dert, kaldı ki oradan para kazanarak hayata devam etmek ayrı bir dert. Dolayısıyla bu durumdayken neyse ki kendi adıma bir tiyatroda oynayabiliyorum zaman zaman kendimi içinde görebildiğim televizyon işlerinde de oynayabiliyorum.
Tökezleyip düşsek kahkahayla gülünecekti
-Film beklentilerin dışındaki finaliyle bana Hollywood tarzı bir son hissi verdi. Bütün olumsuzlukların rağmen içinde bir güzellik var, finali de mutlu.
C.K: Başından beri senaryoyu yazarken de düşündüğüm şeydi. Hem karnaval gibi bir film olmasını istiyordum hem de ince bir mizahı olsun istiyordum. Adamı tökezletip yere düşürsek kahkahalarla gülünecek belki ama o kaba bir komediye dönüşecekti, o da bir çuval inciri berbat edecek bir hikaye olacaktı. Halbuki biz filmde hep o ince, ara çizgiyi korumaya çalıştık. O anlamda Türk sinemasında çok yapılan bir şey değil.