Bir süredir karşı ittifak bloğunun kadın/eş ve aile değerleri üzerinden yürüttüğü yeni stratejiyi takip ediyor ve bu köşede analiz ediyorum.
Örtülü, ikili bir siyaset yürütüyor muhalefet.
Her alanda HDP’lileşen CHP, 2010’dan bu yana kadın konusunda da kendine ait olmayan bir yere dayamış vaziyette sırtını. Halkın değerlerine, evrensel kavramlara ve kabullere itibar ediyormuş gibi görünürken altta başka gayeler peşinde.
Bir yandan AK Parti’de siyaset yapan kadınları ve siyasetçilerin eşlerini taciz ederek yalan ve çarpıtmalarla yormak yıldırmak ve savunma pozisyonuna itmek istiyorlar.
Öte yandan içerik bomboş da olsa söylem üstünlüğünü ele geçirmek ve kara sicillerini, kirli ittifaklarını örtmek derdindeler.
Neyi kast ettiğimi geçen haftalarda yazdığım iki yazıyı okuyanlar anlayacaktır.
AK Parti ile AK Parti’yi var ve hakim kılan geniş toplum kesimleri yasakçı/vesayetçi düzenle hala mücadele içinde. Öfke duymadan, şiddet üretmeden... Hukukun ve demokrasinin içinde kalarak…
Bu sayede Türkiye’de kadınlar artık ayrımsız biçimde milletvekili, grup başkan vekili, bakan oluyor. Subay oluyor, pilot oluyor, polis oluyor, başsavcı oluyor. Uçak yapıyor mesela!
Böyle olduğu için acayip bozuluyor dünün yasakçıları. Mecliste, TV’lerde, orada burada konu ne zaman açılsa görüyoruz, suratları kararıyor.
Saçla kılla uğraşmanın ayıplandığı bir siyasi toplumsal atmosferi hakim kıldı çünkü AK Parti. Yasakları savunamadıkları için “kadınlara haklarını biz bahşettik” yalanına ve hadsizliğine sarılıyorlar bu kez de.
Yıllarca “Cumhuriyet kadını” tiplemesini dayattılar, uymayanları üniversitelerden, iş hayatından, belli mekanlardan atmak, kamusal alanı aynılaştırmak için uğraştılar.
Halkın ve hakikatin karşısında durulamazdı, duramadılar.
Mecburen değiştirilen stratejiyle beraber genel başkanları da değiştirildi.
2010 sonrası CHP’si bambaşka. Nutuk’a muhalif, tehlikeli ittifaklar içinde. Dindarmış gibi yapan CHP’liler sahnede. Öyle ki, çeyrek domuzu 7 dakikada mideye indirmekle övünen il başkanları bile Ramazanda eller semada.
Öyle bir kendini inkar hüküm sürmekte.
Bugünlerde yine...
Sanki kılık kıyafet özgürlüğünü tanıyan yasal düzenlemeyi AK Parti ve MHP yapmadı, AK Parti bu nedenle kapatılmanın eşiğinden dönmedi. Sanki CHP yasanın iptali için soluğu Anayasa Mahkemesi’nde almadı, sanki CHP’nin son Cumhurbaşkanı adayı bir kadın kameran başörtüsü taktı diye TBMM’yi utanca boğmadı…
Komik olmayı göze alıp kendilerini ve arşivi inkara kalkışıyorlar.
PKK’nın işlediği kadın cinayetlerinin hesabını vermeyen HDP’li bir kadın vekilin sataşmasını perdelemek için seferber oldular en son.
Özlem Zengin’in sözlerini çarpıtmak, yalanlar yuvarlamak, yormak, yıldırmak için koşuyor tekmili birden.
En şöhretlisinden fırsat kollayanına… 28 Şubat kafasını hortlatan Ahmet Yavuz “gibi”lerden Türkiye tarihinin en meşru ve en uzun süreli hak mücadelesini lekelemeye kalkanlara.
Yılmaz Özdil’den Emin Çölaşan’a, Ertuğrul Özkök’ten Mehmet Yılmaz’a her darbeye ve dayatmaya sınırsız destek veren medya atıklarına.
Nevşin Mengü’den İsmail Saymaz’a abileri gibi Atatürk satıp kaçak villa dikemeden devir değişince muhalif olup halkçı kesilen, merkez medya makulleşince rijit medyada Türkiye karşıtlığı kariyeri yapanlara.
Hepsi zavallıca yapıştı bir cümleye.
Maksadı, bağlamı, başı sonu belli olan o cümleye.
Kasten çarpıttılar, çoğalttılar, abarttıkça abarttılar.
Muhtaçlar çünkü üzerinde tepinecekleri bir sunilik yaratmaya.
Ama beyhude…
Netice değişmeyecek. Kazanılmış hiçbir hak geri alınamayacak.
Başarılı başörtülü kadınları birer birer tartışmanın odağına çekip yormak yıldırmak susturmak istedikleri anlaşılıyor.
Ödev vermeye, sayıp dökmeye, had bildirmeye kalksalar da boşuna.
Bilgi birikimi ve yiğitliğiyle, siyaset tecrübesi ve hitabetiyle Özlem Zengin hepsinin hakkından tek başına geliyor ama olsun.
Biz onları ayakta alkışlayacağız, başarılarını göndere çekecek ve helal olsun demeyi sürdüreceğiz.