Geçen hafta Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan bilimsel çalışmanın sonuçlarına göre kadın beyni erkek beyninden daha geç yaşlanıyor.
Hiç dikkatinizi çekti mi bilmem, kadınlar yaş ilerledikçe yeni şeyler öğrenmeye daha meraklı olurken, erkeklerde bu merak daha nadir gözleniyor. Kadınlar oldum olası yaşlı hissetmeyi sevmezler. Bu da onları hiç durmadan öğrenmeye sevk eden durumlardan biri. Öğrenmek de beynimizi genç tutan en önemli unsur olduğuna göre bu sonuç beni pek şaşırtmadı açıkçası. Geçen hafta Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan bilimsel çalışmanın sonuçlarına göre; kadın beyni erkek beyninden daha geç yaşlanıyor. Çalışmada aynı yaşlardaki kadın ve erkek beyni kıyaslanarak bu sonuca varılmış. Washington Üniversitesi’nde yapılan çalışmaya 20 ila 82 yaş aralığında 205 kişi (121 kadın, 84 erkek) dahil edilmiş. Katılımcıların beyin metabolizmaları Pozitron Emisyon Tomografi yöntemiyle incelenmiş. Beynin farklı alanlarındaki oksijen ve glukoz kullanım oranlarına bakılmış. Bazı kişilerde beyin yaşı ve kronolojik yaş arasında belirgin fark gözlenmesi üzerine çalışma detaylandırılmış. Kadın beyninin erkek beyninden ortalama 4 yaş daha genç olduğu tespit edilmiş. Tam olarak nedeni belli olmayan bu durumdan hormonal farklılığın sorumlu olduğu düşünülüyor. Genetiğin de etkenler arasında yer alabileceğinden bahsediliyor. Bu sonuç Alzheimer hastalığına yakalanmamak için kadınlarda büyük avantaj sağlıyor. Ancak menopoz bu avantajı tersine çeviren bir durum oluşturuyor. Her kadında aynı olmamak üzere menopoz döneminde birçok kadının beyin metabolizması yavaşlıyor. Bu da Alzheimer hastalığına zemin hazırlıyor. Burada en önemli faktörlerden birisi de bu dönemde yaşanan hem duygusal hem bedensel bazı sıkıntılardan dolayı kadınların kendilerini birçok anlamda ihmal etmeleri. Ama yine de çalışmanın sonuçları tüm yaşam dönemini içeriyor. Yani kadın beyni ve erkek beynini kıyasladığımızda; tüm yaşam dönemi içerisinde kadınların ortalama metabolik beyin yaşı erkeklere göre 4 yaş daha küçük. Bu ara kadın-erkek beyni üzerine konuşmak moda. Bırakın nöroloji uzmanı olmayı hekim ya da nörobilimci bile olmayan birçok kişi “beyin” üzerine akıl almaz konuşmalar yapıyor. Siz siz olun bilimin ışığından ayrılmayın. Söze değil sözü söyleyenin eğitimine ve kullandığı kaynaklara bakın!
HAFTANIN NÖROBİLGİSİ
Kadınların uyuşturucu bağımlılığına eğilimleri erkeklerden daha fazla. Vanderbilt Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırmaya göre, kadınların uyuşturucu bağımlılığına daha eğilimli olmalarının altında yatan nedenin hormonal farklılıklar olabileceği öne sürüldü. Üreme ilişkili hormon fazlalığı kadınlarda hızlı öğrenme, örüntüler arasında sağlam bağlantılar kurup sonuca ulaşma gibi pozitif yeteneklere sebep olduğu gibi ödül arayışının da fazla olmasına eğilim yarattığı düşünülüyor.
ALZHEIMER HASTALIĞINDA MÜZİK TEDAVİSİNİN YERİ VAR MI?
Çok eski çağlardan bu yana, özellikle beyin hastalıkları ile ilgili müzikle tedavi gündemdeki yerini hep taze tutmuştur. Bu konuda yapılmış birçok bilimsel çalışma da müziğin tedavideki tamamlayıcı yönünü ortaya koymuştur. Alzheimer hastalarının çoğu en ileri evrelerde bile bildiği şarkıları unutmuyorlar. Çünkü müzikle olan öğrenme daha farklı bir şekilde belleğe depolanıyor. Mesela ilginçtir ama küfürler de aynı şekilde. Hasta konuşmayı unutsa bile küfürleri ya da bazı deyimleri unutmaz. Onlar bellekten otomatize bir şekilde çıkar. Demans bakım merkezleri hastaların asla unutmadıkları müziği bazen onları mutlu etmek için kullanırlar. Sadece mutlu etmekle kalmaz, eski anıları da hatırlamalarına yardımcı olur. Müzik terapisi aynı zamanda hastaların hafıza ve iletişim becerilerini de güçlendirir. Müzik terapisti Jonh Carpente/New York müziğin Alzheimer hastalarında pozitif etkilerinin görüldüğü alanları maddelerle şöyle özetlemiş:
Bellek deposundan bilgileri geri çağırmada kolaylaşma
Duygu durumda düzelme
Ağrı ve huzursuzluk gibi durumlarda azalma
Sözel ifade becerilerinin artması
Sosyalleşmenin artması
Özet olarak müziğin fiziksel, zihinsel ve duygusal anlamda pozitif etkilerinden bahsetmekte.
Yapılan fonksiyonel MR çalışmalarında, müziğin beyindeki dikkat ve hafıza ile ilişkili alanlarını aktive ettiği gözlemlenmiş. Sonuç olarak müziğin beyine giren bilgileri organize etme gibi bir fonksiyonu da olduğu düşünülmekte. Ayrıca müziğin dopamin salınımını artırarak mutluluk ve huzur verdiği de saptanmış. Finlandiyalı bilim adamlarının yaptığı bir çalışmada, düzenli olarak klasik batı müziği dinlemenin beyin hücre ölümü ile giden hastalıklardan sorumlu genlerin işlevlerini azaltıp, dopamin gibi maddelerin salınımı ile ilgili genlerin işlevlerini artırarak hastalıkların ortaya çıkışını geciktirebileceği öne sürülmüş. Bu çalışmada katılımcılara günde 20 dakika Mozart Violin Konçertosu No 3 G-major K.216 dinletilmiş. Katılımcıların öncesinde bu müziğe aşina olup olmadığına bakılmaksızın hepsine aynı prosedür uygulanmış. Fakat etki sadece müziğe aşina olanlarda gözlenmiş. Bu etkinin nedeni büyük oranda hâlâ bilinmezliğini korumakta. Etkinin moleküler mekanizmalarını anlayabilmek için daha çok çalışmaya ihtiyaç var.