AK Parti Kadın Kolları Başkanlığı'nın dün Ankara'da düzenlediği "Kadim Doğrular Işığında Yenilikçi Aile Politikaları" çalıştayının zamanlaması çok isabetliydi.
Seçime dört ay kala AK Parti'de seçmene sunulacak seçim beyannamesini en doğru, en isabetli ve sürdürülebilir vaatlerle tamamlama telaşı var çünkü.
AK Parti'yi diğerlerinden ayıran iki önemli farkı not etmeliyiz bu noktada.
Bunların ilki 2002, 2007, 2011, Haziran-Kasım 2015 ve 2018 genel seçimlerinde sunduğu tüm seçim beyannamelerinin seçmen tarafından açık arayla "kabul" görmüş olmasıdır.
İkincisi ise seçim öncesi vaat ettiği her beyanı seçim sonrasında hayata geçirmeyi başarmasıdır.
Esasen Ak Parti'yi diğer partilerden farklı kılan özelliklerden biridir bu. Sorunları doğru tespit etmek, doğru çözüm önermek ve doğru bir uygulamayla hayata geçirmeyi başarmak.
Bunun da tek yolu var: Dinlemek, görmek, dertlenmek, istişare etmek ve gayret etmek. AK Parti'nin 20 yıllık iktidar hikayesinin özü budur.
**
Bu manada "Kadim Doğrular Işığında Yenilikçi Aile Politikaları" çalıştayı da AK Parti'nin yeni dönem siyasetinin merkezine aldığı "aile" olgusu etrafına örülmüştü.
AK Parti Kadın Kolları Başkanı Ayşe Keşir başkanlığında düzenlenen çalıştaya Aile Bakanı Derya Yanık ve Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer de katılarak yirmi yıllık AK Parti iktidarında hayata geçirilen politikalar hakkında paylaşım yaptılar. Daha önce Çalışma Bakanlığı yapmış olan, halen AK Parti Sosyal Politikalar Başkanlığını yürüten ve geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Büyük Roman buluşmasını organize eden Jülide Sarıeroğlu da çalıştayın katılımcıları arasındaydı. Bu arada havada uçuşan güller, yandan atılan göbeklerle çok içten ve neşeli geçen buluşmanın en sevdiğim sloganını anmadan geçmeyeyim: "En büyük Roman, Recep Tayyip Erdoğan".
Çalıştayda "Değişen dünyada yeni aile yapısı ve yeni kavramlar", "Güçlü ailenin inşası için ailede çözüm üretme kapasitesini artırmaya yönelik uygulamalar", "Türk aile yapısının ve kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarımında yeni medyanın yeri ve kullanımı", "Aile dostu (disiplinler arası) politika önerileri" gibi başlıklar üzerine çalışıldı.
Akademisyenlerin, bürokratların, hukukçuların, eğitimcilerin, sivil toplum örgütü temsilcilerinin ve diğer paydaşların sahada gördükleri sorunları sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirdiği çalıştayın doğrusu en verimli kısmı çözüm önerilerinin paylaşıldığı kısımdı. Tek başına olguyu durumu sorunu görmek ve kavramsallaştırmak sorunu çözmüyor çünkü. Doğru öneriler yöntemler sunulabilirse eğer çözüm de mümkün oluyor.
**
Katılımcıların hemen tamamı Türk aile yapısının batıdaki büyük erozyona rağmen hala çok güçlü ve aile fertlerinin birbirine bağlı olduğu kanaatine sahipti. Aileler arasına mekan farkı yahut mesafeler girse bile hala birbirine sevgiyle bağlı bir aile yapımız olduğunu, Amerika'da yahut İstanbul'da okuyan/yaşayan bir çocuğun memleketteki annesini arayıp yemek tarifi aldığını, alış veriş yaparken ya da önemli bir karar verirken mutlaka danıştığını, teknolojinin zararları bir yana imkanlarının da aileler tarafından kullanıldığına dikkat çekti.
Öte yandan yaşlanan nüfus gerçeği önümüzdeki on yıllarda karşımıza çıkacak sorun alanlarına ilişkin önemli veriler sunuyor.
TÜİK'in 2021 yılı verilerine göre 2016'da 6 milyon 651 bin olan 65 yaş ve üzeri nüfus, son 5 yılda yüzde 24 artarak 8 milyon 245 bin 124 kişi olmuş.
Yaşlı nüfusun nüfus içindeki oranı yüzde 8,3'den 2021'de yüzde 9,7'ye çıkmış. Yapılan projeksiyonlara göre yaşlı nüfus oranı 2025'te yüzde 11, 2030'da yüzde 13, 2060'ta yüzde 22 ve 2080'de yüzde 25 olacak.
Nüfusunun yüzde 10'u 65 yaşı aşan toplumları yaşlı kabul eden BM verilerine göre Türkiye de artık "çok yaşlı" toplum kategorisinde.
Haliyle bu gerçeği bir an evvel kabul etmeli ve ciddi bir hazırlığa girişmeliyiz.
Şükür ki bununla ilgili bir çalışma başlamış vaziyette. Çalıştaya katılan TBMM Yaşlıların Sorunlarını Araştırma Komisyonu Başkanı Erol Kaya taslak raporun tamamlandığını konun yakında Meclis gündemine geleceğini duyurdu. Kapsamlı ve sağlam bir rapor olduğunun ön haberini vereyim şimdiden.
Bir diğer çalışılan konu ise değişen dünyada artan dijitalleşme, küresel popüler kültür ve en kötüsü de küresel lobilerce yürütülen LGBT kampanyaların açtığı sorun alanlarıydı. Sapkın saldırgan kampanyaların çocukları ve gençleri hedef aldığı ve ailenin hiç olmadığı kadar tehlikede olduğu konusunda tüm katılımcılar hemfikirdi.
**
Tam burada TBMM Anayasa Komisyonunda görüşülmekte olan anayasa değişiklik teklifini hatırlamak lazım. Düzenlemenin başörtüsüne özgürlüğünü güvence altına olan kısmı zamanlar üstü bir ihtiyaca cevap iken aileyi sapkın akımlardan korumak için önerilen "nikah akdi kadın ve erkek arasında yapılır" değişikliği yakın bir tehlikeye karşı güçlü bir tedbir olarak okunmalı.
Muhalefetin bu konudaki tutumu henüz netleşmemişken AK Parti'nin MHP ile hazırlayıp Meclis'e sunduğu değişiklik toplumdaki endişeleri giderecek, aile yapımızı -en azından- eşcinsel evliliklerden koruyacak bir değişiklik olacak.
Elbette bu tür kampanyalar sadece mevzuatı değiştirerek önlenebilecek tehlikeler değil. Medyanın, modanın, müzik sektörünün, film ve dizi film platformlarının, sosyal medya ağlarının semboller yahut bireyler olaylar aracılığıyla insanlığın geleceğini hedef aldığı çok açık.
Gençlerimizi korumak ve gereken tedbirleri almak siyaset kurumunun görevi elbette. Toplum bu hassasiyeti paylaşıyor ve siyasi partilerden de aynı duyarlılığı bekliyor.