Şöyle bir düşünelim. Bizim çatıgillerin adayı ‘Kim Milyoner Olmak İster’ yarışmasına çıksa... İlk soru da ‘çeşitli tahıl unundan yapılmış hamurun ateşte, sac üzerinde, tandırda, fırında veya tepside pişirilmesiyle hazırlanan yiyecek ne ola ki’ olsa. Ne olur? Bütün joker haklarını daha ilk soruda harcamazsa ben de ‘Anglo-Sakson’um. Telefonla Kılıçdaroğlu’nu arar. 30 saniyede soruyu ve şıkkı okusa bile, alacağı cevap kesinlikle ‘pasta’ olur. Yarı yarıya joker hakkından arda kalan ‘ekmek’ ve ‘peksimet’ten, mutlaka ‘peksimeti’ seçmeye yeltenir. Emin olamaz ve bir de seyirciye soralım der, seyirci de ya ‘susma’ hakkını kullanır ya da ‘cevabı 10 Ağustos’ta vereceğim’ der. Herhalde.
Herhalde, çatıgillerin adayı yerine Angry Birds’in en tontonunu gösterselerdi, daha çok tanınır, daha çok sevilir ve daha çok şansa sahip olurdu. Herhalde, ‘rakamlar’ ve ‘sayılar’ olmasaydı Bahçeli ‘iletişim’ kuramazdı. Herhalde, Manisa’dan geçen bir Menderes Nehri olmasaydı, Spil Dağı olmayacaktı. Herhalde cumhur olmasaydı, onun bir de başkanı olmayacaktı. Herhalde ağustos sıcağında seçim olmasaydı, seçmenler ‘tıpış tıpış’ oy vermeye gidemeyecekti. Herhalde ‘makarna’ olmasaydı, kimse yüzemeyecekti. Herhalde ‘ekmek’li slogan olmasaydı, Fırıncılar Federasyonu bu kadar ‘töhmet’ altında kalmayacaktı. Herhalde, sol elinde ‘Türk Solu’, sağ elinde ‘Sözler’, öpüp alnına koyduğu Atatürk resmi ve gömlek cebi hizasında Hz. Ali efendimizin resimleri olan tam teçhizatlı kameraman Cevat Kelle gibi bir aday profilimiz olmasaydı bu kadar çok eğlenemeyecektik. Herhalde bu ağustos sıcakları başka türlü çekilemezdi.
Seçime şunun şurasında birkaç gün kaldı. Bir partinin adayı bir sadece bir meydanda 2 milyon kişi topluyor. Diğeri? Bahçeli gibi konuşayım, 10 partinin oluşturduğu çatıgillerin adayı 10 yıl boyunca 10 günde bir Türkiye’yi dolaşsa 10 yüz bin kişiyi toplarsa, ben de ‘Yehova Şahitleri’nin yedi sülalesiyim. Ya da aritmetiği ekmek üzerinden yapacak olursak, çatıgillerin adayı kırk günde bir kırk fırın dolaşsa ve hepsine kırkar adet askıda ekmek bıraksa, kırk kahvehanede kırk kahve içse ancak kırk yıl sonra cumhurbaşkanı olabilir. Nereden çıkardın diyorsunuz, Çünkü ben biliyorum ki, insan her halde ve her halinde tandır-ı ekmek, çavdar-ı ekmek, tarçın-ı ekmek ve kepek-i ekmek gibi olmalı. Bunu da bir ‘viral’den öğrendim. Yapacak bir şey yok.
Lafı da çok eğip bükmeye gerek yok, ciddi meseleler de şaka götürmez ama, durum maalesef bu şekilde. Aday gibi bir aday göstermez, adam gibi bir seçim kampanyası yürütmez, seçim sürecini kemal-i ciddiyetle yönetmezseniz olacağı bu. Zira olduğu bu. Özetle, Billboard’larda koca koca ‘Türk Milleti’nin Gururu’ yazması kolay, ama milletin ‘gurur duyduğu’ bir insan, özellikle cumhura reis olmak çok da kolay değil. Reklamı yayından kaldırmak kolay, ama, tamamen bu topraklara ait olduğunu anlatabilmek de sana kolay değil. Zira millet dediğin, damdan düşeni değil, millet deyip onu zillete sokanı değil, uzaktan konuşanı değil, taşın altına elini koyanı, gerçekten de kendinden olanı ‘ gururu’ olarak görür. Bunu da yeni yüzyılın başından beri her fırsatta gösteriyor. Değil mi?
(Başlıktaki ilk harfi siz bulun).