Evet yanlış okumadınız.
Kaçak okul.
Okurlarımızdan bazıları kaçak gecekonduyu duyduk da kaçak okul da neyin nesi, bu da nereden çıktı diyebilir.
Hemen açıklayayım.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin geçtiğimiz hafta bir etkinlikte konuştu.
Şimdi o konuşmanın içeriği ile ilgili bir özet sunayım, sonrasında değerlendirelim;
"Lozan anlaşması gereği Türkiye'de yabancı okullar var.
Bu okulların her türlü eksiğini gidermek, bu okullara yardımcı olmak Bakanlık olarak görevimiz.
12 tane yabancı okul var.
Fransız okulları var, Alman okulları var, İtalyan okulu var.
Bunlar içinde Fransa müstemleke ülkelerine yakışan bir şekilde davranarak Türkiye'de Lozan da adı geçmeyen iki tane daha okul açmış.
Bu okulları açarken de biz buraya sadece Fransızları alacağız demişler.
Müfettiş gönderiyoruz Türk öğrenci var mı' diye bakalım diyoruz okula almıyorlar. Bizi denetleyemezsiniz' diyorlar.
Ama anladık ki öğrencilerin yüzde 90'ı Türk.
Şimdi bu çocuklar bizim sistemimizde kayıtlı değil ve bu okullar resmi olmadığı için bu çocuklar okullaşmamış gözüküyorlar."
Sonra bu çocuklar mezun oluyor ve diplomasını getirerek denklik istiyor. Vatandaşla ben karşı karşıya geliyorum. Yetmiyor ayrıcalıklı bir pozisyonda yabancı öğrenciler için yaptığımız yüksek öğretim kurumu sınavlarına (YÖS) sınavlarına giriyorlar ve böylelikle adaletsizliğe sebep oluyorlar.
Şimdi diyorum ki Fransızlara, büyükelçilerine. "Ya bu yaptığınız doğru değil. "
Evet haklısınız, düzeltelim, ilk fırsatta çözeceğiz' diyorlar.
İlk fırsatta çözeceğiz demelerinin üzerinden 7-8 ay geçti.
Gelin konuşalım diyoruz.
Geliriz, yarın geleceğiz, öbür gün geleceğiz diyorlar, oyalıyorlar, lütfedip bizi muhatap almıyorlar.
Ben de diyorum ki ya kardeşim bak biz sizin müstemleke sömürge, sömürdüğünüz ülkeler gibi değiliz. Biz bağımsız ve milli bir devletiz. Dolayısıyla bizim literatürümüze göre burada eğitim vermek istiyorsanız, bizim koşullarımıza göre hareket edeceksiniz. Gelin bu okulları meşru hale getirelim. Bunun karşılığında da sizden biz de Fransa'daki Türk vatandaşları için bazı taleplerimiz olacak.
Burada kafasına göre hareket eden Fransa bizim oradaki vatandaşlarımızın taleplerini reddediyor, Türkçe, Türk kültürü derslerini engelliyor.
Okullara resmi yazı gönderdik, Türk öğrenci alamazsınız dedik.
Bunun üzerine büyük(!) köşe yazarlarına aleyhimizde yazılar yazdırdılar.
Geçtiğimiz gün büyük(!) bir gazeteci öyle saçma sapan bir yazı yazmış ki Milli Eğitim bu okullarda din kültürü dersi veremediği için okulları kapatıyor diyor.
Ulan ahlaksızlık yapmayın yaa...
Gerçekten ahlaksızca bir yalan bu.
Biz gerekli adımları attık. Bizim koşullarımıza gelirlerse hayatlarına devam ederler. Gelmezlerse de biz de gerekli hukuki prosedürü takip ederiz.
Kel Göründü...
Bu konuşma sonucu anladık ki Türkiye'de Fransızlar iki adet kaçak okul açmışlar.
Bahse konu iki okul Ankara'da Charles de Gaulle ve İstanbul'da Pierre Loti adıyla faaliyette.
Her iki okulda ne tesadüftür ki 1942 yılında faaliyete geçmiş.
Yani Atatürk öldükten dört yıl sonra.
Okullar için Wikipedia aynen şöyle diyor;
"Ankara Charles de Gaulle Fransız Lisesi 1942 yılında Ankara'da kurulan ve doğrudan Fransa Büyükelçiliği aracılığı ile Fransa Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir okuldur."
Yine açık kaynaklar bu okullar için şunları söylüyor;
"Her iki lise, Fransa'nın Türkiye'deki elçiliğine bağlı. Bu okullar doğrudan Fransa Eğitim Bakanlığı ve Yurt Dışı Fransız Eğitim Ajansı (AEFE) tarafından yönetiliyor. Eğitim-öğretim kararları AEFE tarafından alınıyor ve denetleniyor. Müfredat, AEFE'nin dünya genelindeki kurumları ile uyumlu olarak düzenleniyor.
İki okulunda Türkiye'den resmi onayı bulunmuyor.
Nasıl Oluyor...
Gerçekten bilemedim...
Okulların açılma yılı 1942.
Üzerinden geçen süre tamı tamına seksen iki yıl.
Yazıyla kaynayabilir diye bir de rakamla yazmak istiyorum.
82 yıl...
Geçen bu 82 yılda onlarca bakan geldi gitti, onca hükümet geldi geçti bu durum neden ve nasıl fark edilmedi bilinmiyor.
Bu durum biliniyorsa Bakan Yusuf Tekin'e gelene kadar neden herhangi bir makam bu konuda işlem yapmadı bilinmiyor.
Bu sorular cevapsız kaldığı için soru soruyu doğuruyor ve sorular birbiri ardına geliyor.
İşte Aklımdaki Deli Sorular...
Bu uygulamayla Cumhuriyet döneminde çıkarılan Tevhidi tedrisat kanunu ile 101'inci yılını gururla andığımız Lozan Barış Antlaşması hükümleri çöp mü oldu?
Eğer Lozan ve kanun çöp değilse bu okullar onca yıldır nasıl faal kalabildi?
Bunca zamandır denklik verilen öğrencilerin sorunu nasıl çözülecek?
İstanbul'da bulunan Ruhban okulu, Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlanmayı kabul etmedi. Avrupa'nın onca baskısına rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin taviz vermemesi sebebiyle de kendi isteğiyle kapandı.
Bugünleri görünce hangisi doğru diye kafalar karıştı.
Ruhban okuluna yol vermemek mi, Fransızları görmezden gelmek mi?
Ruhban okuluna yol vermek doğruysa Batı Trakya'da son kalan dört Türk okulunu kapatmak için her yolu deneyen Yunan ülkesine ihanet mi ediyor?
Ez Cümle...
Sizler bu sorularla uğraşa durun bende son aldığım bilgileri sizlere aktarayım.
Ardından da cumartesi günkü köşe yazımın başına geçeyim.
Ne mi yazacağım?
İbret olsun diye Atatürk'ün sağlığında okullar ile ilgili almış olduğu bir tedbiri kaleme alacağım.
Unutmadan ve siz sormadan son bilgileri de aktarıp yazımı bitireyim.
Milli Eğitim bakanımız bu konuda asla geri adım atılmayacağını söyledi.