Kabe’deyim Allah’ın evinde... Kalbimin yönünde Kabe, dönüp duruyorum insan seli içinde..!
Kabe’deyim...
Kabe’deyiz...
Binbir türlü insan sureti, binbir insan çeşidiyle.
Cemal de var celal de.
Hemen sağımda bir Arap kadın yürüyor. Yaşı 50 ya var ya yok. Şehadet parmağı havada. Çatpat anlıyorum duasını.
Kendini kaybetmişçesine yalvarıyor. “Irak” diyor, “Suriye” diyor, “Filistin, Yemen, Mısır, Cezayir, Libya” diyor... “İslam alemi” diyor. “Ümmet” diyor.
“Merhamet ya Rab... Merhamet” diyor...
Gözleri iki çeşme, bazen hüzünle inliyor, bazen öfkeyle haykırıyor!
Kabe’deyim.
İnsan seline kapılmış, vurgun yemiş halde yürüyorum.
Yürüyorum, binbir insan suretiyle.
Önümde bir kalabalık... Bir fidan gibi gencecik delikanlı gruba rehberlik ediyor.
“Ya Allah... Ya Rahim..!”
Üstünde Sancak Bayrağı!
“Sancak diyorum” sadece “Sancak!”
Dönüp bana “İstanbul” diyor...
Boynuma sarılıyor, gözlerimi ellerimi öpüyor...
Kabe bize şahit.
Kabe’deyim..!
Kalbim tarafında Kabe, binbir suret insan ile yürüyorum.
“Hay” diyor önümdeki...
Bir kadın gözyaşını gizlemek için yüzünü kapatmış, inliyor, gözleri Kabe’ye kilitlenmiş.
Yürüyor insanlar yürüyor...
Dönüyor insanlar dönüyor...
Yaratılmış ne varsa, zerresinden, küresine.. Nasıl dönüyorsa hepsi kendi etrafında, biz de Kabe’nin etrafında dönüyoruz.
Kimileri “Kozmik denge” diyor buna.
Atomun nöronları da dönüyor, evren de...
Dönüyoruz biz de kalbimizin yönündeki Kabe etrafında.
Kabe’deyim.
Gönül güzelleriyle, kalp sızısı çekenlerle, nefsini köreltemeyenlerle, öfkesini yenen, yenemeyenlerle...
Dönüyorum, Hacerülesvet’e avucumu açıp öpücük göndererek, Makamı İbrahim’e el sürerek, Kabe duvarlarını öperek yürüyorum.
Hiç’liğin idrakiyle yürüyorum.
“Sebep ey...”
Kabe’deyim.
Kalbimin yönünde bir kara taş...
“Biliyorum ki bir taşsın. Peygamber sana el sürdüğü için...” diyen Ömer’i anıyorum.
“Yürüyün burada salına salına, müşrikler görsün yiğitliğinizi” diyen Resul’ü anıyorum.
“Baba, Allah’ın emrine uy” diyen İsmail’i anıyorum.
“Allah için bir mabet yap” emrine uyan döne döne Kabe’yi inşa eden İbrahim’i anıyorum.
“Kır bu evin putlarını İbrahim ne olursun. İster veli olsun, ister Kur’an olsun, kır bu evin putlarını İbrahim ne olursun..”
Kabe’nin kapısından girip, içindeki putları, içimizdeki putları asasıyla yere çalan Hz. Muhammed’i anıyorum.
Ebreheye dönüp, “Ben devlerimi istiyorum. Kabe’nin sahibi var” diyen Abdulmuttalip’i anıyorum.
“Bana bir hal oldu. Ört üstümü” dediğinde O’nu örten Hatice annemizi anıyorum.
Dönüyorum... Dönüyorum... Dönüyorum...
Kabe’nin etrafında, kalbimin etrafında dönüyorum, idrakin etrafında...!
Kabe’deyim...
Mekanın anlamını, zamanın anlamını ve aslında anlamsızlığını, hiç’liği, idraki arıyorum.
Kah buluyorum, kah kayboluyorum.
Kabe’nin örtüsüne sımsıkı yapışmış kelebeklere öykünüyorum.
Kabe’deyim, kalbimdeyim.
Allah’ı ihsan ile anan kullardan olmayı murat ederek, dönüyorum kalbimin etrafında.