Ömer Laçiner, “Erdoğan ve AKP iktidarı 15 Temmuz sonrası sürecin şu ilk etabında en kazançlı taraf olarak görünüyor” diyor.
208 kişi öldürülmüş.
Meclis binası bombalanmış.
Cumhurbaşkanı’nın kaldığı otele “kamikaze saldırısı” düzenlenmiş.
Sosyalist teorisyen Ömer Laçiner, “at yarışı” yahut “futbol maçı” yorumu yapar gibi, soğukkanlı ve ruhsuz ifadelerle, kimin “en kazançlı” çıkacağını anlatıyor.
Soyadını değiştirsin bu arkadaş; “Üründül” yapsın... Ama Ömer Üründül’e de haksızlık olur. Ömer Üründül dâhil, hiç kimse, bu kadar katı, bu kadar pervasız, bu kadar vicdansız olamaz. (İşbu Laçiner, 7 Haziran seçimi öncesinde, bir FETÖ kanalına çıkıp, yüzde 40’ın üzerinde oy alması durumunda, Erdoğan’ın “demokrasi dışı” yollarla mutlaka indirilmesi gerektiğini söylemiş bir demokrattır.)
Devam ediyor teorisyenimiz: “15 Temmuz darbesinin kim(ler) tarafından nasıl planlandığına ve icra sürecinde nelerin olup bittiğine dair bilgilerimiz şu anda haliyle yetersiz ve muğlak.”
Öyle ya, “haliyle yetersiz ve muğlak...”
Bu darbenin bir FETÖ girişimi olduğunu, tank içinde asker kamuflajıyla ele geçirilen mülaaneci polis adeta haykırıyor ama Ömer Laçiner sosyalistimiz ele geçen bilgileri “haliyle yetersiz ve muğlak” buluyor.
İcra sürecinde nelerin olup bittiğinden de haberi yokmuş.
Hiç gazete okumuyor Ömer Laçiner sosyalistimiz, hiç televizyon izlemiyor; “icra sürecine” ilişkin ortaya çıkan binlerce belge ve görüntü ona hiçbir şey anlatmıyor; haliyle nelerin olup bittiği konusunda fikir sahibi olamıyor.
Buna da şükretmek lazım...
Başkasının “düşmüşlüğüne” yönelik çirkin ve “pornografik” merakı yüzünden, “Görüntü isterim, görüntü” diye tutturmuş, görüntüyle desteklenmeyen taciz haberlerinin kafadan yalan olduğuna inandırmaya çalışmıştı...
Pekâlâ, “Ne darbesi? Görüntü isterim, görüntü” diye tutturabilirdi ve ortadaki binlerce belge ve görüntüye rağmen ikna olmama hakkını kullanabilirdi. Şükür darbeyi görmüş ama failleri göremiyor. Baksa görecek. Bakmıyor.
Devam ediyor Ömer Laçiner sosyalistimiz ama bu kadarı kifayet eder. Sıkıldım ayrıca... Jurassic Park’ın diğer sakinlerine uzanalım ve bakalım onlar neresinden görmüş darbeyi? İcra sürecinde olup bitenlerden ne ölçüde haberdarlarmış!
Metin Münir, ilk gün, sıcağı sıcağına, “Erdoğan kurtuldu, Türkiye battı” diye yazmıştı. Hasan Cemal de, çarenin darbe olmadığını söylemişti. Erdoğan’dan kurtulmamıza çare olsa, darbe kabul edilebilirmiş gibi...
Murat Belge’nin ne demeye çalıştığını anlayamadım. Yazısının başlığını “Girişim” koymuş. Tamam, ironi yapıyor, anlıyoruz ama o kadar insanın kanı üzerinden bunu yapmak biraz acayip kaçmıyor mu? Hem nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyor? (Murat Belge, “girişim”de bir FETÖ bağlantısı görememiş. İddiaları zorlama buluyor. Aynı Murat Belge, iki gün sonra, dayanamayacak, darbeye direnen yığınları, “saldırmak için hedef arıyorlar” diye suçlayan daha az ironik ama daha çok vicdansız bir yazı yazacaktır. 208 kişinin kim tarafından öldürüldüğünü ise hiç sorgulamayacaktır.)
Oya Baydar ne diyor?
Oya Baydar “cihatçı güruh ve ak saldırganlar tarafından kırbaçlanan, linç edilen zavallı erleri” yazıyor ama hoca efendisinin işlediği cinayeti (katledilen 208 kişiyi) görmüyor. (Darbeye direnen onurlu insanlar Oya Baydar’ın gözünde “cihatçı güruh” ve “ak saldırgan.” Ayrıca “kırbaç” nereden çıktı? Bu da sosyalistlerimizin bir fantezisi herhalde.)
Hasan Cemal, ilki kesmemiş olacak ki, ikinci yazıyla “çare” meselesine devam ediyor.
Bir sürü şey anlatıyor, bizi Hitler Almanya’sına filan götürüyor, aklımızı tavana fırlatacak yorumlar yapıyor, “tank sesiyle gelen darbelere” karşı olduğu gibi, “seçim sandığından çıkmış sivil darbelere” de karşı olduğunu söylüyor. Anlattıklarının toplamından çıkardığımız sonuç şu: Hasan Cemal’e göre çare (yine) darbedir.
Bir de Hakan Aksay diye bir zat var. Tolstoy’dan, Dostoyevski’den filan anlayan bir arkadaş bu...
O da diyor ki, “Erdoğan giderse yerine daha beteri gelebilir...”
Daha beterinin gelmeyeceğine garanti verilse, Hakan Efendi darbeyi yanlış bulmayacak.
Devam etmek isterdim ama yer kalmadı.
Galiba sabrım da kalmadı.