Milli Mücadele, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya ulaşmasıyla başlamıştır. O tarihten sonra Anadolu’daki gelişmeler öncelik kazandı. Ancak 1919’u dış dünyadan da izlemek gerekiyor. Çünkü 1919, İmparatorluğun tarihsel bir kinle dış güçlerce yok edildiği yıldır.
1919, savaş galipleri ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Paris’te topladıkları konferansla Balkanlar, Anadolu ve Ortadoğu’yu en acımasız biçimde bölüp parçaladıkları yıldır. Bu süreçte tarihsel kini ve öç almayı unutmamışlar, birbirlerine yalan söylemişler, kavga etmişler, yağmayı paylaşmakta güçlük çekmişlerdir. Paylaşım pazarlıkları, bugün de geçerli olan siyasi tarihi ve stratejik ayrıntılarla doludur. Parçalamak, yok etmek isteyenlerin niyet ve gerekçelerine baktıkça, hedef ülke ve hedef millet olarak korumamız gerekenlerin önemi de ortaya çıkar. Günümüzün sayısız sorunu 1919 yağmasından kaynaklanmaktadır. O zamandan bu zamana zihniyetlerin ve karanlık çıkarların değiştiğini söylemek zordur.
Mayıs 1919’da Paris Konferansı beşinci ayına girmiştir. Almanya yanında Osmanlı paylaşımı hala net değildir. İtalyanlar, hala Anadolu’da kendilerine söz veren yerlerin teslim edilmediğinden şikayet ederler. Müttefiklerin Yunanistan’ı kollayıp, İtalya’yı kenara iteceğinden telaşlanan Roma, yapılan gizli anlaşmalara müttefiklerin uymadığını düşünüyordu. (5 Gizli Anlaşma, Star Gazetesi 29.04.2019)
Bu yüzden Mart ortasından başlayarak Antalya ve Marmaris’e birkaç hamlede ve sessizce çıktılar. Nisan’da da, müttefiklerin İtalya karşıtı tutumunu protesto için iki haftalığına Paris Konferansından ayrıldılar. Adriyatik’teki Fiume limanını istiyorlardı. Müttefikler de vermiyordu.
ABD-Fransa-İngiltere üçlüsünü ikna edemeyen İtalya, fiili durum yaratmaya karar vermişti: Fiume’ye bir, İzmir’e de birkaç savaş gemisi yolladılar.
Müttefikler, İtalya’ya öfkelenmeye başlamıştı. İtalya’ya haddini bildirmek gerekiyordu. Hesapta hepsi Beyaz Adamdı ve savaş sonrasında medeniyet dışı barbarları etkisizleştirip ehlileştirmek istiyorlardı. Ancak İtalyanları 2. sınıf beyaz görmekteydiler.
İtalya’yı durdurmak için
2 Mayıs: İtalya’nın Fiume ve İzmir manevraları üzerine ABD Başkanı Wilson, bu iki limana üç ülkenin savaş gemisi yollamasını ve İtalyanların izlenmesini önerdi.
İngiltere Başbakanı Lloyd George, Yunan Başbakanı ile yakın temastaydı, “Venizelos da İzmir’e bir müttefik gemisi yollanmasını istemişti. Üçümüz birer gemi yollarsak, temsil olur” dedi ve fikri destekledi. Fransa Başbakanı Clemenceau ise, bu ortak hareketle ‘Milletler Cemiyeti’nin fiili olarak kurulacağını, bunun çok etkileyici bir başlangıç olduğunu’ söyledi. Clemenceau belki mizah yapmaktadır. Milletler Cemiyeti sonradan dünya için utanç vesilesi haline gelecektir.
Wilson Amerikan donanmasının İtalyanların ve diğerlerinin Fiume ve İzmir faaliyetlerini izleyip kendisine rapor etmesini ve bu durumun kimseye bildirilmemesini istedi. Arizona zırhlısı ve birkaç savaş gemisi İzmir’e yollandı. Fransız ve İngiliz gemileri de İzmir’e yöneldi. Aynı zamanda, İtalyanların Anadolu’daki işgal bölgesini genişletmeye ve İzmir’e asker çıkartmaya hazırlandıkları bilgisi geldi.
O an mesele, İtalyanları İzmir’den ve Anadolu’nun Ege kıyılarından uzak tutmaktı.
***
5 Mayıs: Paris’te ABD, İngiltere ve Fransa liderleri Anadolu’daki durum için toplandılar. İtalya masada değildi. Wilson, son askeri durum konusunda bilgi verdi.
Lloyd George “Bir gün İtalyanların Anadolu’yu işgal ettiklerini duyacağız. Ondan sonra da İtalyanları oradan çıkartmak çok zor olacak” dedi. İngiliz Başbakanı, Anadolu ve çevresinin işgalini önerdi, ABD İstanbul-Boğazlar ve Ermenistan’a asker yollayacaktı. İngiltere bu sayede Kafkaslardan çıkacaktı. Fransa, Suriye’ye asker yığacaktı, Yunanlar da İzmir’i işgal edecekti.
Wilson Amerikan askerinin bu plan için hazır olmadığını söyledi.
Müttefiklerinden memnun olmayan İtalya, İstanbul’a da yumuşak mesajlar yollamaya başladı. İstanbul’daki İtalyan temsilcisi Kont Carlo Sforza, Türk yöneticilerle iyi ilişki kurmaya çalışıyordu. Evet Antalya’da İtalya işgali vardı, ancak bu işgalin müttefiklere karşı, masada güçlü olmak için yapıldığını ve Türklere karşı olmadığını söylüyordu. Karaya çıkan asker sayısının az tutulması, bir işaretti. İstanbul’da İtalyanların olmadığı yerlere Yunanların gireceğini ve katliam yapacağını biliyordu.
Paris’te ise Lloyd George, İtalyanların Doğu Akdeniz’de büyük planları olduğunu ve boş bırakılırsa, Anadolu’nun yarısını işgal edeceklerini söylüyordu. İngiltere ve Fransa, Balkanlar, Anadolu, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu için ayrı kavga içindeydiler. Aralarında İtalya’yı istemiyorlardı.
6 Mayıs: Lloyd George, İtalyanların İzmir limanında 7 savaş gemileri olduğunu, işgale hazırlandıklarını söyledi ve İtalyanlardan önce Yunanların İzmir’e çıkmasını önerdi. İtalyanlar söz dinlemiyordu, Yunanlar dinlerdi. Wilson öneriyi destekledi.
Bu arada Wilson, Osmanlı ile ABD’nin savaş halinde olmadığını, Osmanlı topraklarına asker yollama yetkisine sahip olmadığını söyledi.
Hala kesin karar yoktu ancak Loyd George, Venizelos’a İzmir’i işgale hazırlanmasını söylemişti. (Askerin var mı? Star Gazetesi 28.01.2019)
İzmir’in işgaline doğru
7 Mayıs: İtalyanlar Paris’e gelmeden İzmir konusunda acele ediliyordu. Lloyd George ‘iki-üç tümen Yunan askerinin gemiyle İzmir’e yollanmasını, askerin açıkta beklemesini ve şayet kargaşa, katliam olursa karaya çıkmasını’ önerdi.
Wilson ise ‘Neden gemide beklesinler? Gidiyorlarsa hemen karaya çıksınlar. Gemide beklemek askeri yıpratır’ dedi. Bu şefkatli yoruma George ve Clemenceau’nun itirazı yoktu. Sadece Clemenceau, ‘İtalyanlara önceden haber vermemiz gerekiyor mu’ diye sordu.
Cevabı George verdi: ‘Bence hayır.’ Batılı müttefikler, müttefikleri İtalya’nın arkasından dolap çevirmekte bir sorun görmemişlerdi. Zaten boş köyün sahipsiz arazisini kendi aralarında paylaşıyor gibiydiler. İngiltere, üçlü içinde başka fırıldaklar da çeviriyor ve Yunan kartını oynuyordu.
8-10 Mayıs: İzmir işgal hazırlıkları Venizelos’a soruldu, o da Makedonya’dan iki tümen göndereceğini söyledi. İşgal ordusunun komutanının İngiliz Calthorpe olması kararlaştırılmıştı. İngiliz komutanın İtalyanları ürküteceği düşünüldü. İzmir’e önce Fransız birliğinin girmesi, müstahkem mevkileri teslim alması, sonra Yunanlara devredip, çekilmesi de planlandı. Yine bu oyunun İtalyanları harekete geçmekten caydıracağı, Türkleri de kandıracağı düşünüldü.
Görüldüğü gibi İzmir’in işgalinin Türk-Müslüman nüfusta yaratacağı tepkiden ve sonuçlarından değil, pastadan pay isteyen İtalya’nın aç gözlülükle aynı anda saldırmasından korkuluyordu. Fransız öncü işgalinin, Türkler için Yunan işgalinden daha hafif olacağını savunan da vardı. Kahramanmaraş-Şanlıurfa-Gaziantep direnişi henüz tüm hızıyla başlamadığı için, olacakları ve Anadolu’nun öfkesini henüz bilmiyorlardı.
İzmir işgalinin, ani tepki verilmemesi için bir noktada Osmanlı ve İtalyan hükümetlerine bildirilmesi gerekiyordu, ancak bunun zamanlaması, oldu-bitti olarak düşünülmüştü.
Mesela Yunan tümenlerin 14 Mayıs sabahı İzmir’e ulaşması bekleniyordu. Haber İtalyanlara, 12 Mayıs öğleden sonra Paris’te verilecekti. İstanbul’a da “İzmir’i Yunanlara 36 saat sonra teslim edin” denecek, ancak işgal 12 saat sonra başlayacaktı. Alçakça işgalin sahtekarca maskelenmesi de böyle olacaktı. İstanbul, önünde 36 saat olduğunu düşünecek ve çare arasa bile işgal 12. saatte başlayacaktı.
11 Mayıs: Planlar bozuldu, çünkü İstanbul, İzmir’in işgal hazırlığı yapıldığını öğrenmişti. Bilginin bir İngiliz kaynak tarafından sızdırıldığı sanılmaktaydı.
Aynı sırada Paris’te Clemenceau, İtalyanlardan habersiz İzmir’e çıkılmamasını istedi. İşgal 14 Mayıs’tan 15 Mayıs’a alındı. İtalyanlara “Siz Paris’te değilken İzmir’de karışıklık başladı ve kargaşayı bastırmak için işgal gerekli oldu” denecekti.
İlk dalgada Fransız ve İngiliz askeri de karaya çıkacaktı. İtalyanlar isterse bu gruba katılabilirdi.
Elbette İzmir’de ya da Ege’de karışıklık yoktu, İtalyanlara yalan söylenmekteydi. Karışıklık, Yunan askeri çıkınca başladı, çünkü el koymaya, ilhak etmeye gelmişlerdi. Ondan önce de geniş etnik temizlik yapmaları gerekiyordu. Bunu yaptılar.