ÖMRÜNÜN büyük kısmını İzmir’de geçirenler bile, daha önce kentte son günlerde yaşananlara benzer bir şey yaşamamıştı. En son 1960’lı yılların başında benzer bir durumla karşılaşılmış, ancak yarım asır geçtiği için çoktan unutulmuştu. Pek çoğumuzun ilk kez şahit olduğu bu durum, birçok İzmirli için ise ilk oldu.
İzmir yıllar sonra soğuk havaya teslim oldu. Şehir merkezindeki sıcaklık “sıfırın altında” şeklinde ölçülürken, yüksek tepeler ise -10’u yaşadı. Bergama, Kınık, Ödemiş, Beydağ, Kemalpaşa...
İzmir’in kış daha da sert hisseden ilçeleri. Donan sular, ısınmayan odalar, yer yer buzlanmış yollar... Doğalgaz bacalarında buz sarkıtları gördük. Hal böyleyken evsizler için çok daha zor günler. Onların mutlaka kapalı mekanlarda korumaya alınması lazım. Bu da belediyelerin görevi. Ya Sokak hayvanları? Onlar için de şartlar kötüydü. Bazı hayvanseverler onlar için sıcak yemek ve sıcak yuva için çabalasa da birçok kedi ve köpek buz gibi gecelerde yalnız kaldı.
Sokaklardaki su birikintileri dondu. Klimaların motorları buz kesti, çalışmadı, arızalandı. İzmirli sürücüler 0 derece ve altında, suyun donmasını önlemek için radyatör suyuna katılan antifrizle tanıştı. Hastanelere yapılan soğuk algınlığı şikayetleri katlandı. Bu kadar “ateşli” çalışmaya alışık olmayan bazı işyerlerinin kaloriferleri arızalandı, personel titreyerek çalıştı. İzmir merkezine çok kısa mesafelerde karla tanıştı bazı çocuklar ilk kez. Kimisi ilk kez kardan adam yaptı, kartopu oynadı. Ama alışık değillerdi bu soğuğa, o eğlencenin faturasını hastalanarak ödedi. Yetkililer tepelere, dağlara yabani hayvanlar için yiyecek bıraktı. Bu çok önemli, sadece hayvanlar aç kalıp ölmesin diye değil, aç kalıp şehre inmesinler diye. Düşünün, Bornova sokaklarında kurtların gezdiğini... Soğuğun sonradan görülecek bir etkisi daha var, elektrik ve doğalgaz faturaları. Bu yarım asırlık soğuğa yakışır bir rakamla karşılaşacağımız ortada.
Bu soğuk hava güzel İzmir’e hiç yakışmadı. Kara hasret yaşayan İzmirliler dondurucu soğuğu sevmedi. Bu şehir soğuğa öyle yabancı ki, şehirde yaşayanlar olarak hazırlıksız yakalandık. Koca kışı bir kaç ince kazakla geçiştirmeye alışık olduğumuzdan geçen hafta epeyce titredik, giyecek kalın kazak bulamadık. Atkı, bere, eldiven kullanmayı sevmeyenler olarak, soğuğa yiğitlik yapılamayacağını öğrendik. Bir dönemin popüler sloganı da hava şartlarına uydu, duvarlara “çare yün içlik” yazıldı. İçlik nedir bilmeyenler kat kat giyinmeyi tecrübe ettik.
Termal, yün içlikler sizin olsun, -10’lara dayanıklı montlar, su ve soğuk geçirmeyen botlar, atkılar, bereler de... Biz sevmedik bu havaları.
Bize de, İzmir’imize de bu soğuk yakışmadı.