Atletico Madrid, defansif, disiplinli ve takım oyunu ile özdeşleşmiş bir takım. Galatasaray ise savunma bloğunda ciddi sorunlar yaşayan, başında geçici hoca Taffarel olan, Selçuk ve Burak’tan yoksun durumdaydı. Üstelik, Avrupa kupalarında Atletico Madrid’i hiç yenememesi, Şampiyonlar Ligi’ndeki son 10 deplasman maçında hiç kazanamaması da maçın çok zorlu geçeceğinin ibareleriydi...
İlk 10 dakika Atletico’nun yoğun baskısıyla geçti. Rakip sahaya geçemeyen sarı kırmızılılar ise bu sürede bir kez gitti Sneijder’la ve golü atamadan döndü. 2 dakika sonra defans dörtlüsü yine uyudu. Griezmann, Gabi’nin sağdan asistine her zaman yaptığını yaptı ve Galatasaray’ı da boş geçmedi.
Yarı sahasından çıkamayan bir Galatasaray vardı sahada. 2 takım arasında bariz siklet farkı ortadaydı. İşin ilginç yanı Muslera’nın topla oynama sayısı, Podolski dahil ilerideki dörtlüden fazlaydı. Öne çıkamayan, temposu, arzusu bulunmayan bir Galatasaray, tam bir teslim olmuşluk vardı Vicente Calderon’da..
Tamam birçok eksiğiniz var ama Jem Paul ne kadar doğru isim? Sabri’nin önde başlamasına ne demeli? Bir de Denayer’in erken sakatlığı eklenince tablo tamamlandı. Taffarel öyle bir kadro çıkardı ki, sanki Denizli oynamayanların son durumunu görsün arzusundaydı!
İlk yarıda Sneijder’ın pozisyonu dışında atak yoktu. Bir tek Muslera’nın degajları yarı sahayı geçti. Aciz, koşu temposu düşük, fark yemeyelim de ne olursa olsun diye çıkılmış, bir an evvel bitsin dediğim ender maçlardan birini izledim. İzlerken utandım...
İkinci yarıyla birlikte Atletico’nun Gamez ve Koke ile bulduğu iki pozisyonu kaleci Muslera önledi. 64’te ilk golün kopyası vardı.. Yine asist Gabi’den dokunuş Griezmann’dan...
Şu maça bakıp da Galatasaray’dan bir oyuncuyu Atletico Madrid’e transfer eder misiniz?
İspanya seyahati sona ermiştir.. Herkese duyurulur!