Milli takımımızın iddiasını sürdürmesi elbette güzel ama, Çek’leri deplasmanda yenerken sergilediğimiz futbol; geleceğe yönelik soru işaretlerini gene önde tutuyor. Özellikle ilk yarıda ağır, tutuk ve pozisyonsuzduk. İkinci yarıda, Volkan Şen’in oyuna girmesi sonucu hareketlendik, varlık göstermeyle başladık. O ana kadar, bana göre kimse iyi değildi.
Arda’nın da; etrafını saran 6 kişi olduğu halde, yaptığı sadece o nefis ortayla sınırlı kaldığını unutmayalım. Attığı güzel gole rağmen, Hakan Çalhanoğlu bile gününde değildi. Oğuzhan neredeyse yoktu. Görüntümüz iyi değil.
Maçın hakemi; bizim aleyhimize vermesi gereken penaltı ile, bize hediye ettiği penaltı arasındaki çelişkili kararlarıyla, maçın akış debisini tersine çevirdi. Serdar Aziz’in dirseği ile yönlendirdiği pozisyondan ucuz kurtulduk. Yine aynı futbolcunun rakibiyle yaptığı mücadelede de hiçbir şey yok. Hakemin gösterdiği penaltı noktası, adaletsizdi. Maçı nasıl kazandığımızı unutmayalım.
***
Önümüzdeki İzlanda maçı, benzer ikramlarla geçmeyecek... Daha fazlası, daha etkilisi, daha akıllısı gerek. Beraberlikte de şansımız var kabul edilerek, maçı uyutmaya doğru yönelirsek hata ederiz. Akıllılık 0-0’a yatmak değildir.
Finallere gitmeyi garantileyen İzlanda, sorumlulukta bilinç kayması yaşıyor. Letonya’ya puan kayıpları da bu yüzden... Bize karşı da çok iştahlı olmayacaklardır. Bu, büyük bir avantaj... Gerilimli, sert, adrenalini yüksek bir dozda oynarsak, onları da bunun içine çekeriz ki; bizim için pek hayırlı olmaz. Onları maçı kazanmaya motive edecek tahrik edici davranışlara girmemeliyiz. Sakin ama tempolu, baskılı ama güvenli olmalıyız. Onları, bizi, herkesi uyutan mızmız futbolla sonuca gitmek, seçmemiz gereken bir alternatif değildir. Bütün dengeleri koruyan bir incelikle, dominant taraf biz olmalıyız. Oyunun akışında onlar asla söz sahibi olmamalı... Bu ince bir iştir ve her ince iş gibi hassasiyet ister. Evet, maçı 0-0’a bağlamamalıyız ama; maçın oluşabilecek her skorunda, durum sanki 0-0’mış gibi disiplinli oynamalıyız.